user preferences

Search author name words: Bakunin

Bakunin ve Rocker’ın Ulus Üzerine Düşüncelerinin Kısa Bir Derlemesi

category uluslararası | emperyalizm / savaş | opinion/analysis author Monday November 26, 2007 16:58author by Mihail Bakunin & Rudolf Rocker Report this post to the editors

Kara Kızıl Notlar Mart Nisan Mayıs 2006 sayısından alınmıştır.

Bakunin

Devlet anayurt değildir, o anayurdun soyutlaması, onun metafizik, mistik, politik, kanuni hayalidir. Tüm ülkelerin halkları kendi anayurtlarını içtenlikle severler, bu doğal ve gerçek bir sevgidir. Halkların yurtseverliği sadece bir düşünce değil bir gerçek, bir olgudur; ama siyasi yurtseverlik, yani devlet sevgisi bu gerçeğin aslına sadık bir ifadesi değildir. Bu ifade, her zaman sömürücü bir azınlığın çıkarına olan yanlış bir soyutlama tarafından çarpıtılmış bir ifadedir.

Anayurt ve ulusallık, bireysellik gibi aynı zamanda fizyolojik ve tarihsel olan, doğal ve toplumsal birer olgudur; ancak bunların hiçbiri bir ilke değildir. Ancak evrensel ve her insan için ortak olan bir şey bir ilke olabilir ve ulusallık insanları böler, bu yüzden bir ilke değildir. İlke olan şey herkesin, doğal ya da toplumsal, gerçek olgulara göstermesi gereken saygıdır. Ulusallık, bireysellik gibi bu olgulardan biridir. Bu yüzden ona saygı göstermemiz gerekir. Onu ihlal etmek, bir suç işlemek ve Mazzini’nin dilini konuşmaktır. Her tehdit ve ihlal edilişinde iyice kutsal bir ilke haline gelir. Ve benim kendimi içten bir şekilde tüm ezilen anayurtların yurtseveri olarak görmemin sebebi budur.

Ulusallığın Özü

Bir anayurt, her insanın, her insan grubunun, birliğinin, topluluğunun, bölgenin ve ulusun tartışılmaz ve kutsal olan kendi bildiği şekilde yaşama, hissetme, düşünme, isteme ve davranma hakkını ifade eder. Bu yaşam ve düşünme biçimi her zaman uzun bir tarihsel gelişimin kaçınılmaz sonucudur.

Ulusallık ve evrensel dayanışma

Uydurma ulusallık ilkesini tüm halkların emellerinin bir ideali olarak desteklemek kadar saçma ve aynı zamanda halklar için zararlı ve öldürücü bir şey yoktur. Ulusallık evrensel bir insan ilkesi değildir, tüm gerçek ve zararsız olgular gibi genel olarak kabul görülmesi gereken tarihsel ve yerel bir olgudur. Her halk ve en küçük bir halk-birimi kendine özgü niteliklere, kendine özgü varolma biçimine, kendi konuşma, hissetme, düşünme ve davranma biçimine sahiptir. Ulusallığın özünü oluşturan, herhangi bir halkın tüm tarihsel yaşamının sonucu ve yaşam koşullarının toplamı olan işte bu eşsizliğidir.

Her halk, her insan gibi kendi iradesi dışında kendisi olur ve bu yüzden kendisi olma hakkı vardır. Ulusal haklar olarak adlandırılan hakların temeli budur. Fakat eğer bir halk (veya insan) gerçekte belirli bir biçimde varoluyorsa, bu onun ulusallığı (veya bireyselliği) özel bir ilke olarak benimseme ve onu bayrak edinme haklarına sahip olduğu anlamına gelmez. Bunun tersine kendilerini ne kadar daha az düşünürlerse, evrensel insan değerlerini o kadar fazla benimsemiş olur, o kadar fazla canlanır, ulusallığı (veya bireyselliği) gerçek anlamıyla o kadar fazla kavramış olurlar.

Her ulusun tarihsel sorumluluğu

Her ulusun ve her bireyin itibarı kendi davranışlarının tüm sorumluluğunu kabul etmesine, bu sorumluluğu başkalarına atmamasına bağlıdır. Bir kişinin göz yaşlarıyla kendisini baştan çıkaranın ve kötü yola düşürenin bir başkası olduğunu zırvalamasından daha aptalca bir şey var mıdır? Ve bu kişinin durumunda uygunsuz olan şey, bir ulus söz konusu olduğunda hepten kabul edilemez olur. Çünkü bir ulusun özsaygısının kendi hatalarını başkalarına yükleme gafletinin önüne geçmesi gerekir.

Yurtseverlik ve Evrensel Adalet

İnsanın kendi ülkesini dünyanın merkezi olarak gördüğü ve kendisini komşularını tehdit edecek kadar büyük gördüğü sınırlı ve dar kafalı yurtseverliği hepimizin aşması gerekir. Evrensel, insani adaleti tüm ulusal çıkarların üstüne koymamız gerekir. Fransa, Rusya ve Prusya’nın son despotları tarafından mutlak bir ilke olan özgürlük ilkesini ezme amacıyla icat edilen yanlış ulusalcılık ilkesini terk etmeliyiz. Ulusalcılık bir ilke değildir, bireysellik gibi meşru bir olgudur. Her ulus, büyük ya da küçük olsun tartışmasız kendi olma, kendi doğasına uygun olarak yaşama hakkına sahiptir. Bu hak genel özgürlük ilkesinin basit bir doğal sonucudur.

Rudolf Rocker

Ulusçuluk ve Kültür (Nationalism and Culture)

Ulusal devletlerin oluşumunu halkların uyanan ulusal bilincine bağlayan kanıksanmış görüş bir masaldan başka bir şey değildir. Ulusal devlet savunucuları için çok kullanışlı bir düşüncedir, ama yine de yanlıştır. Ulus, devletin sebebi değil, sonucudur. Ulusu yaratan devlettir; ulus, devleti yaratmaz. Bu bakış açısından halk ile ulus arasında, toplum ile devlet arasında olan aynı ayrım vardır.

Her toplumsal birim ortak ihtiyaçlar ve karşılıklı anlaşma temelinde kurulan doğal bir yapıdır. Bu birim organik olarak aşağıdan yukarıya genel çıkarı garanti etmek ve onu korumak için kurulur. Her ne kadar toplumsal örgütlenmeler giderek kemikleşse ve temel yapı halini alsa da, ortaya çıkışlarının altında yatan hedef çoğu örnekte açık bir şekilde ortaya konabilir. Her devlet örgütü insanlar üzerine bir takım yöneticiler tarafından empoze edilen yapay bir mekanizmadır ve toplumdaki ayrıcalıklı bir azınlığın çıkarlarını güvence altına almak ve korumaktan başka hiçbir amaca hizmet etmez.

Bir halk, toplumsal birliğin doğal sonucudur. Dışsal yaşam koşullarının belirli bir benzerliğinin, ortak bir dilin ve iklim ile coğrafi çevrenin özel karakteristiklerinin ortaya çıkardığı insanların karşılıklı bir ortaklığıdır. Bu şekilde birliğin her üyesinde yaşayan ve birliğin en önemli toplumsal varoluşunu oluşturan belli ortak özellikler doğar. Bu ilişki yapay olarak ne kadar yok edilebilirse, yapay olarak o kadar ortaya çıkarılabilir. Öte yandan ulus, siyasal güç için verilen mücadelenin yapay sonucudur, tıpkı ulusçuluğun modern devletin politik dininden başka hiçbir şey olmaması gibi. Bir ulusa ait olmak, bir halka ait olmanın tersine hiçbir zaman derin ve doğal nedenlere dayanmaz; her zaman politik etkenlere tabidir ve ardında ayrıcalıklı azınlıkların çıkarlarının yattığı devlete dayanır. Basitçe ayrıcalıklı kast ve sınıfın iş temsilcisi olan küçük bir grup diplomat, belli insanların hangi ulusa üye olduklarına oldukça keyfi bir biçimde karar verir. Bu insanların onayı sorulmaz bile, iktidarın bu eylemine boyun eğmeleri beklenir.

Halklar ve insan grupları devlet ortaya çıkmadan çok önce de varlardı. Ayrıca bugün de devletin yardımı olmadan varolmaya ve gelişmeye devam ediyorlar. Doğal gelişimleri ancak bir dış güç hayatlarına zor kullanarak müdahale ettiğinde ve onları daha önce bilmedikleri kalıplara sokmaya zorlayınca engelleniyor. Bu halde ulus, devlet olmaksızın düşünülemez. Ulus, devlet ile kaynaşmıştır ve varoluşunu devlete borçludur. Sonuç olarak eğer ulusu devletten ayırmaya çalışır ve onun devletten bağımsız kendi başına bir varoluşu olduğunu kabul edersek, ulusun gerçek doğasını hiçbir zaman anlayamayız.

Bir halk daha dar sınırlara sahip bir topluluktur. Ancak bir ulus, kural olarak ortak bir devlet çatısı altına az ya da çok miktarda şiddet kullanılarak sokulmuş bir dizi farklı halkları ve insan gruplarını kapsar. Gerçekte Avrupa’da hiçbir devlet yoktur ki, orijinal olarak farklı soylardan ve dillerden olan, sadece bir hanedana ait, ekonomik ve politik çıkarlar için bir ulus haline getirilmiş farklı halklardan oluşmasın.

Tüm ulusçuluklar doğası gereği gericidir (reactionary), çünkü büyük insan ailesinin farklı parçalarına önyargıya dayalı belirli bir karakter atfetmeye çabalar. Bu açıdan bakınca ulusalcılık ideolojisi ile tüm dinlerin arasındaki karşılıklı ilişki gözler önüne serilmiş olur. Ulusalcılık bir yandan insan cinsinde ifadesini bulan organik birlik içinde yapay ayrımlar ve bölünmeler yaratır. Öte yandan hayali bir kavramdan kaynağını alan kurmaca bir birlik için gayret sarf eder. Ulusçuluğun savunucuları belli bir insan grubunun tüm üyelerini, başka gruplardan daha da açık bir şekilde ayırt edilebilecekleri şekilde düzenlemeye çalışır. Bu açıdan sözde “kültürel ulusçuluk” politik ulusçuluktan farksızdır; çünkü kültürel ulusçuluk kural olarak, politik ulusçuluğun politik hedeflerini gizler ve ona hizmet eder. Bu ikisi birbirlerinden ayrılamaz, aynı çabanın farklı ifadeleri olmaktan ibarettirler.

Kültürel ulusçuluk en saf haliyle, halklar yabancı bir yönetimin altına girip, bu yüzden politik güce ilişkin kendi planlarını uygulamaya sokamayınca ortaya çıkar. Bu durumda “ulusal düşünce” halkın kültürünü oluşturma faaliyetleri ile meşgul olmayı tercih eder ve ortadan yok olmuş ihtişam ve geçmiş zaferlerin hatıralarını kullanarak ulusal bilinci canlı tutmaya çalışır. Çoktan efsane haline gelmiş bir geçmiş ile bir köleliğin yaşandığı bugün arasında yapılan bu karşılaştırmalar, insanları yaşanan adaletsizliğe karşı iki misli hassas hale getirir, çünkü insan ruhunu hiçbir şey gelenek kadar güçlü bir biçimde etkileyemez. Fakat eğer böyle insan grupları yabancı boyunduruğunu er ya da geç silkip atmayı başarırlar ve kendileri bir ulusal güç olarak ortaya çıkarlarsa, o zaman çabalarının kültürel bölümü kesin bir şekilde arkaplana atılır ve yerini politik amaçlarının kuru gerçekliğine bırakır. Avrupa’da savaştan (1. dünya savaşı; ç.n.) sonra yaratılmış çeşitli ulusal oluşumların yakın tarihi bunun açık kanıtıdır.

Kültürel ulusalcılıkta kural olarak aslında hiçbir ortak yanı olmayan iki ayrı duygu ortaya çıkar; çünkü yurt sevgisi “yurtseverlik” değildir, devlet sevgisi değildir, kökünü soyut bir ulus düşüncesinden alan sevgi değildir. İnsanın gençlik yıllarını üzerinde geçirdiği toprak parçasının, onun en temel ve en gerçek duygularına nasıl derin bir şekilde sinmiş olduğunu kanıtlamak için fazla bir çaba gerekmez. Çocukluğun ve ilk-gençliğin etkileri kişinin ruhunda en kalıcı ve dayanıklı izleri bırakan etkilerdir. Yurt bir nevi insanın giysisidir, en içten bir şekilde aşina olduğu kıvrım ve dikişler onunkilerdir. Bu yurt sevgisi/duygusu ilerleyen yıllarda çoktan yıkıntılar altında kalmış bir geçmişe dönük hissedilen hasreti doğurur ve romantiklerin o geçmişi öyle derin bir şekilde sevmesine yol açan da budur.

Sözde “ulusal bilinç” ile bu yurt sevgisinin hiçbir ilişkisi yoktur, ikisi sık sık aynı potaya konur ve sahtecilik yapılarak ikisi birmiş gibi gösterilir. Aslında gerçek yurt sevgisi daha doğuşunda “ulusal bilinç” tarafından yok edilir. Çünkü “ulusal bilinç” her zaman, insanların yurtlarının bitmek tükenmez çeşitliliğinden kaynağını alan türlü farklı duygu ve düşüncesini düzenlemeye ve onları önceden belirlenmiş bir biçime sokmaya çalışır. Gerçekte yalnızca ulusalcı devletlerin çıkarına olan ve onların arzuladığı, o mekanik birleştirme çabalarının kaçınılmaz sonucudur bu.

İnsanın yurduna olan doğal bağlılığının yerine, sorumluluk ve itaat içeren bir devlet sevgisi koyma girişimi çağımızın en garip olgularından biridir. Devlet öyle bir yapıdır ki, oluşumunu pek çok tesadüfe borçludur ve bu oluşum sürecinde zorunlu olarak hiçbir bağlantısı olmayan parçalar acımasız bir şiddetle birleştirilir. “Ulusal bilinç” olarak adlandırılan olgu, politik iktidarın kaygıları ve çıkarları uyarınca yapılan propagandanın yarattığı bir inançtan başka bir şey değildir. “Ulusal bilinç” geçmiş yüzyılların dinsel inançlarının yerine geçmiştir ve bugün kültürel gelişmenin önündeki en büyük engeldir. Yurt sevgisinin soyut bir ulus kavramına duyulan saygı ile hiçbir ortak yanı yoktur. Yurda duyulan sevgi “iktidar arzusu” taşımaz, komşuya yönelik beslenen içi boş ve tehlikeli üstünlük düşüncesinden bağımsızdır, ki bu her türden ulusçuluğun en güçlü karakteristiğidir. Yurda duyulan sevgi, ne pratik politikaya bulaşır, ne de devleti desteklemeyi kendine dert eder. Yurt sevgisi sadece, insanın (yurdunun da bir parçası olduğu) doğaya duyduğu sevgisi gibi özgürce ifade edilmesi gereken içsel bir duygudur. Bu şekilde bakıldığında yurt sevgisinin yerine, hükümet tarafından sipariş edilen ulus sevgisinin geçirilmesi, doğal bir gelişmenin yerine yapay bir kopyayı geçirmeye benzer.

Kaynak:

http://www.geocities.com/insurrectionary_anarchists/anarchismnational.html

Çeviri:

Kara Kızıl Notlar

This page can be viewed in
English Italiano Deutsch
© 2005-2024 Anarkismo.net. Unless otherwise stated by the author, all content is free for non-commercial reuse, reprint, and rebroadcast, on the net and elsewhere. Opinions are those of the contributors and are not necessarily endorsed by Anarkismo.net. [ Disclaimer | Privacy ]