user preferences

New Events

Yunanistan / Türkiye / Kıbrıs

no event posted in the last week

Ortadoğu, Türkiye Ve PKK’nin Ateşkesi

category yunanistan / türkiye / kıbrıs | emperyalizm / savaş | opinion/analysis author Monday March 19, 2007 17:57author by Dicle Bozdağ - mülksüzlerauthor email mulksuzlerdergisi at gmail dot com Report this post to the editors

[mülksüzler Ocak 2007 sayısından alınmıştır.]

PKK, ateşkes sinyallerini ağustos ayında yayınladığı deklarasyonda vermişti. Bu deklarasyonda öne sürülen şartların gerçekleşmesi sonucunda ateşkes ilan edeceğini söyledi. Tabi bu şartlardan hiçbiri gerçekleşmedi. Eylül ayı boyunca bazı sivil toplum kuruluşlarının, DTP’nin ve son olarak da Öcalan’ın yaptığı ateşkes çağrılarından sonra PKK 1 Ekim 2006’da 5. ateşkesini ilan etti. Bundan önce gerçekleştirilen 4 ateşkeste devlet, çözüme dair hiçbir adım atmadı, operasyonları durdurmadı aksine bu ateşkesleri PKK’nin bir güç kaybı ve bir zafiyet olarak görüp operasyonları artırarak Kürt sorununa imha ve inkârcı yaklaşımına devam etti. Bunun sonucunda PKK ateşkesleri bozmak zorunda bırakıldı.

Bu seferki ateşkes diğerlerine göre biraz daha farklı bir süreçten geçerek ilan edildi. Ateşkesi ve bundan sonrasını değerlendirirken Ortadoğu’da yaşanan olaylardan bağımsız salt bu topraklarda cereyan eden bir olay gibi indirgemeci bir yaklaşım yanıltıcı olur. Emperyalizm kendi çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirme gayreti içinde. Bu bağlamda Irak işgali, İran’a saldırı hazırlıkları yapması ve bunun zeminin oluşturulmaya çalışılması, Suriye’ye gözdağı verme çabaları ve emperyalizmin Lübnan halklarına vahşi saldırısı bu sürecin bir parçası. Ortadoğu’daki gelişen olaylardan, Kürt hareketinin politikasını en çok etkileyen herhalde Irak işgali ve sonrasında yaşanan hareketliliklerdir. ABD, Irak işgalinde ummadığı bir direnişle karşılaştı. ABD, direnişi bastırmakta zorluk çekince düzenin her zaman sıkıştığında uyguladığı yöntemi kullandı: Böl ve savaştır. Irak şu anda İslami örgütlerin birbiriyle kapıştığı iç savaş durumunun yaşandığı bir yer. ABD, İngiltere ve İsrail gibi müttefikleriyle bölgeye hâkim olma ve orayı sömürme politikasını pastadan bir parça alabilmek için bu devletlerin taşeronluğunu yapan devletleri ve de grupları kullanarak sürdürüyor. ABD’nin Irak üzerinden işgal boyunca işgali destekleyen ve de işgal sonrası yaşanan zorluklara karşı ABD’nin yanında olan en büyük müttefikleri Kuzey Irak’ta ki Talabani ve Barzani olmuştur. Ve bunun karşılığında Talabani Irak’ın devlet başkanlığına getirilmiş ve Kuzey Irak’ta federe bir Kürt devletini kurulmasına yeşil ışık yakılmıştır. Bu gelişmeler üzerine Türkiye’nin kükremeleri fayda getirmemiştir. İşgalin ilk zamanlarında burjuva medyada sık sık Irak’ta Kürt devleti kuruluyor feryatları ve burjuvazinin meclisteki temsilcileri ve generallerin böyle bir şeye izin vermeyiz açıklamaları zamanla azalmış ve neredeyse bitmiştir. Tezkere sonrası ABD’yle arası bozulan Türkiye arayı tekrar düzeltmek için ABD’ye ters bir şey yapmamaya özen göstermiştir. Bu bağlamda Lübnan’a asker göndermiştir. Türkiye bu şekilde kurulacak bir Kürt devletinin Türkiye’de yaşayan Kürtler için bir odak ve kendi özgürlükleri için bir umut kaynağı olabileceğinin, PKK’ye karşı sık sık yapılan sınır ötesi operasyonları artık bu kadar rahat yapamayacağının hatta hiç yapamayacağının korkusunu yaşıyor. Bu korkuya Ortadoğu’daki kapitalist sömürüden aldığı payı kaybedeceği korkusu birleşince çözümü yine ABD’nin direktifleri doğrultusunda hareket etmekte buluyor. AKP hükümetinin ABD’yle görüşebilmek için aylarca nasıl uğraştığını gördük. ABD ise AKP’yi ilk hükümete geldiğindeki gibi sıcak karşılamadı. Tezkere’nin intikamını alıyordu bir şekilde. AKP hükümetinin taleplerini yarım ağızla cevaplayan ABD bu sefer Türkiye’yi daha da kıskaca almaya çalışıyordu. İran ise ABD’nin saldırı zemini hazırlaması çalışmalarına karşı hazırlıklarını yapıyor. Böyle bir ABD saldırısına karşı Türkiye’yi yanına çekmek ve ya en azından olası İran saldırısı karşısında ABD’yle açıktan işbirliği yapmasını engellemek istiyor. Bu bağlamda ortak düşman edebiyatı üzerinden PKK’ye saldırıyor, Türkiye’ye “Ortadoğu’nun güvenliği ve geleceğimiz açısından çıkarlarımız ortaktır” mesajı veriyor. Türkiye’nin İran’la PKK konusu üzerinden bir yakınlık kurmasını engellemek ve Türkiye’nin bu konudaki baskılarını yatıştırmak amacıyla ABD bir PKK koordinatörü atadı. Türkiye de buna karşılık bir emekli generali koordinatör olarak atadı ve bu şekilde ABD’nin yardımıyla Kürt sorununu PKK’yi yok ederek çözebileceğini düşünüyor. PKK’nin ateşkes açıklaması bu olaylar üzerine gelmiştir. PKK, bu yeni kurulan Kürt devleti sürecinin dışarısında kalma kaygısı taşıyor. ABD, Türkiye ve İran tarafından etrafındaki kuşatmayı yarmaya çalışıyor. Bu bağlamda Murat Karayılan’ın Newsweek dergisiyle yaptığı röportajda “ABD bizi hep düşmanlarımızın gözüyle gördü. Oysa biz, dost olarak algılanmak istiyoruz. 7 bin silahlı savaşçımız, İslami köktenciliğe karşı ABD'nin müttefiki olabilir.”, “Türklerin aksine, Kürtler fazlasıyla ABD sempatizanıdır. Eğilimleri, Amerikancılık yönündedir” sözleri ABD’yle flört etmeye hazır olduğunu gösteriyor. Tabi bu durumu Talabani ve Barzani’nin durumuyla eş tutmamak gerekiyor. PKK yoksul halk kesimi içinden çıkmış (her ne kadar şu an için Kürt burjuvazisine dayanıp sınıfsal bir ayrım yapmıyor olsa da) yıllarca ulusal tahakkümden kurtuluş mücadelesi vermiş bir harekettir. Talabani ve Barzani ise feodal Kürt aşiret liderleridir ve her zaman ABD’nin güdümünde hareket etmişlerdir. Ateşkes de böyle bir dönemde ilan ediliyor. PKK, ABD ve AB’nin desteğini alarak onların Türkiye’nin bu sorunu demokratik yollardan çözmesi için baskı uygulayacağını düşünüyor. Denize düşen yılana sarılır! AB’nin son Türkiye İlerleme Raporu’nun ateşkesten hiç bahsetmiyor oluşu, Kürt sorunun bireysel haklar çerçevesinde kısaca değinilmesi ve ABD’nin PKK Koordinatörünün kendisinin PKK’yi yok etmek için atanmış bir özel elçi olduğunu ve ateşkesi tanımayacaklarına dair beyanatları yılanın gerçekliğini gösteriyor.

PKK’nin ateşkesi üstüne Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’ın cevabı gecikmedi. Ateşkesi tanımayacaklarını ve son terörist yok edilesiye kadar mücadelelerinin süreceğini söyledi. Düzenin söylemini devam ettirdi. Asker cephesinden Kürt sorununa çözümde demokratik yolların tamamen kapalı olduğunu, tek çözümün PKK’yi yok etmekte gördüğünü tekrar belirtmiş oldu. Tayyip Erdoğan Amerika yolunda gazetecilere verdiği demeçte ise “silah bırakılırsa durduk yerde operasyon yapılmaz” diyerek daha ılımlı bir mesaj veriyor görüntüsündeydi. Bu ateşkeste de diğerlerinde olduğu gibi devlet boş durmuyor operasyonlara hız veriyordu. Resmi kaynaklara göre ateşkesin ilk iki ayında 156 operasyon düzenlendi. Düzen cephesinden bir başka isim de adı “derin devlet”le adı özdeşlemiş Mehmet Ağar da “dağda silahla dolaşacağına insin düz ovada siyaset yapsın” diyerek var olan söylemden farklı bir yaklaşım sergiledi. Dağda silahla dolaşacaklarına düz ovada nasıl siyaset yapacaklar bundan hiç bahsetmedi. Ondan sonraki tartışmalarda ben ne dediğimi biliyorum tavrını sürdürdü. Fakat dediği şey bu cümlenin ötesine geçemedi. Ne gibi bir projesi olacağını, Kürt sorununa dair politikasının ne olacağından hiç bahsetmedi, hep yuvarlak cümlelerle geçiştirdi. Seçime girecek bir burjuva partisinin genel başkanı olarak ucuz popülist tavrını devam ettiriyor. Fakat Ağar’ın bu sözlerini sadece popülizm deyip geçersek önemli bazı noktaları atlamış oluruz. Ağar konuşmasını Ortadoğu’da yukarda bahsettiğimiz gelişmeler yaşanırken ve Kürt sorunu uluslararası bir boyuta taşınırken yapmıştır. 1000 operasyon yapmakla övünen, PKK ile mücadele için Özel Hareket Dairesi’ni kuran Ağar’ın Kürt sorununa barışçı bir yerden yaklaşması gerçekçi görünmüyor. Ama şu da bir gerçek ki bu konuşma düzen cephesinden bir iktidar savaşını açığa vurmuştur. Bunu en iyi bu konuşmadan sonra Ağar’ın Yaşar Büyükanıt’la yaptığı polemikte görebiliriz.

Her ne kadar PKK yöneticileri özellikle son zamanlardaki açıklamalarında ateşkese karşılık devlet cephesinden bir adım atılmadığını, bunun da ateşkesin sürdürülmesini zora soktuğunu ve ateşkesin bozulması durumunda eskisinden daha kötü bir duruma gelineceğini belirtiyor olsalar da şu an için düzen cephesinin belirli tavizler vermesi çok olası görünmüyor. PKK’nin ateşkesi sonucunda devletin PKK’yi taraf olarak görmesi söz konusu değildir. Öcalan’ın Mayıs’a kadar çözüme dair bir adım atılmazsa kendisinin aradan çekileceğini söyleyerek ateşkesin bozulacağını ima etmesi şu an için bir şey ifade etmiyor gibi görünüyor. Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerini düşününce gündemde laiklik-dincilik tartışmalarının en yüksek mertebeye ulaşacağını görebiliyoruz. Böyle bir atmosferde düzen cephesinde ateşkesin gündemleştirilebileceğini düşünmek çok gerçekçi görünmüyor. DTP’nin gerçekleştirdiği “Barış Yürüyüşü” belli bir kamuoyu oluşturmuş olmasına rağmen egemenler tarafından görmezlikten gelindi. DTP’nin Kürt sorununun demokratik çözümü için TBMM başkanı Bülent Arınç’la yapmak istediği görüşme talebi reddedildi. Her koşulda devlet yapılan ateşkese karşı diğer ateşkeslerden farklı bir tavır almamaktadır. Devletten yeni bir tavır beklemek, devlet gerçekliğini anlamamak ve Kürt sorununa dair tarihsel yaklaşımını değiştirebileceğini umut etmek olacaktır. Bu devletin hiçbir koşulda taviz vermeyeceği, bu işin sonuna kadar böyle gideceği anlamına gelmiyor. Fakat bu süreç kısa vadede egemenlerin “iyi niyet” gösterileriyle çözümlenebilecek bir şey değildir. Resmi ideoloji, toplumun emekçi kesimleri de dâhil büyük bir çoğunluğu tarafından içselleştirilerek aynı zamanda egemen ideoloji haline gelmiştir. Bu sorunun uzun vadedeki çözümü, bu egemen ideolojiye karşı taban dinamiklerini harekete geçirerek, buna karşı mücadele etmeye dayanıyor. Kürt sorunun sorununun çözümü bu topraklardaki diğer bütün uluslardaki emekçileri kazanmaktan ve bu topraklarda milliyetçiliğin kırılmasından geçer, emperyalist kapitalist sistemden medet ummak bir çözüm değil, denizdeki yılanın kendini ısırmasına bile bile izin vermektir.

This page can be viewed in
English Italiano Deutsch
© 2005-2024 Anarkismo.net. Unless otherwise stated by the author, all content is free for non-commercial reuse, reprint, and rebroadcast, on the net and elsewhere. Opinions are those of the contributors and are not necessarily endorsed by Anarkismo.net. [ Disclaimer | Privacy ]