user preferences

Search author name words: Zabalaza

Sendikalar ve Devrim

category uluslararası | workplace struggles | opinion/analysis author Friday September 26, 2008 04:52author by Zabalaza Anarşist-Komünist Federasyonu - ZACFauthor email miasnikov at gmail dot com Report this post to the editors

Kara Kızıl Notlar dergisinin 4 nolu Aralık-Ocak-Şubat 2005/6 sayısında yayımlandı.

Zabalaza Anarşist-Komünist Federasyonu (ZACF ya da ZabFed) Güney Afrika ve Swaziland’da faaliyet gösteren bir örgüttür. Sendikalara karşı Özgürlükçü Komünistlerin Örgütsel Platformu metninden esinlenen bir eleştiri geliştirmelerine rağmen anarko-sendikalizmin bazı yaklaşımlarını da korumuşlardır. Anarko-sendikalizm ile oldukça bütünleşmiş bir anarşist-komünist teoriyi savunuyorlar.

org06.gif

Unutulmamalıdır ki eğer sendikacılık uygun zamanlarda özgürlükçü komünist teoride kendisine bir destek bulamaz ise, beğenelim ya da beğenmeyelim, devletçi bir siyasal partinin ideolojisine dönüşür.
- Nestor Mahno, Peter Arşinov, Ida Mett vd. (1926) Özgürlükçü Komünistlerin Örgütsel Platformu

Sendikalist bakış açısına göre, sendika emeğin birleşik örgütüdür ve amacı bugünkü toplumda üreticilerin çıkarlarını korumak ve [özgürlükçü] sosyalizmin yoluna girdikten sonra toplumun yeniden inşasına hazırlanmak ve zamanı geldiğinde bu görevi yerine getirmektir.
- Rudolph Rocker (1938) Anarko-sendikalizm

İşyeri Mücadelesi

Emekçi sınıf, kapitalizm koşullarındaki tüm zenginliğin üreticisidir. (1)

Toplumdaki yerimizden dolayı sadece bizler, tüm zenginliğin üreticileri, sınıf sistemini ve diğer baskı türlerini yıkabiliriz ve doğrudan demokrasi ve ihtiyaçlara göre dağıtım temelinde özgür, devletsiz, sınıfsız bir toplumu kurabiliriz. (2)

Zenginliğin üreticileri olarak, sadece bizler, devrimci durum öncesinde bile kurulu düzene karşı işyeri eylemi yoluyla güçlü bir kitle hareketi yaratabilecek bir gücüz. (3)

Öyleyse neden sayımızı ve gücümüzü bizim çıkarlarımıza uygun bir dünya yaratmak için kullanmayalım? Bunun temel nedeni okul, basın vs. yoluyla bunu yapma becerisine sahip olmadığımızın söylenmesidir. Bunlar bize emekçilerin sadece emirleri yerine getirebileceğini ve bunun işin doğal hali olduğunu öğretirler.

Bununla birlikte, bizim kendimizi güçsüz zannetmemizi sağlayan ve sınıf iktidarını gizleyen bu kapitalist propagandaya kapitalizmi eğitim, barınma, iş, ücret, ırkçılıktan kurtuluş gibi ihtiyaçlarımızı karşılamaya zorladığımız kitlesel mücadele deneyimlerimiz meydan okur. Özellikle işyeri eylemi, fabrikaları, ofisleri, okulları vs. çalıştıran kolektif gücün onları durdurmak için kullanılması, bize potansiyel gücümüz hakkında ufak da olsa bir fikir verir. (4)

SENDİKA HAREKETİ

Sendikalar, emekçi sınıfın en önemli kitle hareketlerinden biridir ve bizim anarşistler olarak faaliyetlerimizin en önemli odaklarındandır. Bu görüşü birtakım nedenden dolayı benimsiyoruz.

Sendikalar emekçilerin özgül sınıf çıkarları üzerinde kurulmuşlardır. Sendikaların oluşumunu emekçilerin patronların çıkarlarına karşı kendi çıkarlarını savunmak ve ilerletmek için kendilerini sınıf çizgileri etrafında örgütleme ihtiyaçlarının dışında açıklamanın bir yol yoktur (5). Sendikalardaki bürokrasi, reformizm veya gerilik miktarı bu temel gerçeği değiştiremez.

Bu temel özellik sayesinde sendika hareketi, ırk, cinsiyet, din ve diğerlerini bir ölçüde kesen belirli bir sınıf bilincinin örgütsel kalesini kurar. Sendikalar, üretimin gerçekleştiği noktada temellenir ve emekçilerin kapitalizm altındaki en güçlü silahlarını kullanırlar: kendi emeklerini geri çekmek. Bu yüzden emekçilerin patronlara zarar vermesini sağlarlar ve onlara kendi potansiyel güçleri ve kendi hayatlarını kontrol edebilme yetenekleri hakkında bir fikir verirler.

Emekçi sınıfın kitle örgütleri ve ilerici mücadeleleriyle dayanışma içersinde dururuz. Anarşist savları emekçi sınıfın ve onun yapılarının her tarafında götürmeliyiz. Her tür baskıya karşı koyar, sınıfımızla dayanışırız. Kitle mücadelelerinin toplumsal değişim için en iyi strateji olduğuna, sınıfın becerilerine güven kazandırdığına ve anarşist fikirlerin yerleşmesi için en iyi tartışma ortamı olduğuna inanıyoruz. Bundan dolayı taban sendikacılığı ile uğraşıyoruz.

Tüm sendikaların er ya da geç emekçi sınıfı “satacağı” savını reddediyoruz. Sendikalar emekçilerin sınıf çıkarlarını korumasa ve ilerletmeseydi, emekçiler tarafından desteklenmezlerdi. En bürokratik ve yozlaşmış sendika bile tabanın desteğin ihtiyaç duyduğu için onun ihtiyaçlarına cevap vermek zorundadır.

Kapitalizm çerçevesinde kazanılamayacak reformist talepler de vardır. Bu yüzden en bürokratik sendika bile bazı koşullar altında sermayenin ve devletin emirleriyle çatışır. Diğer bir deyişle sendikalar asla kapitalizmle tam olarak bütünleşemezler.

Son tahlilde her sendika üyelerini patronlara karşı doğrudan eyleme seferber etme becerisine bağımlıdır. Patronların emekçilerin taleplerini kabul etmesini sağlayan emek güçlerini geri çekme tehdididir, emekçi sınıfı sisteme asimile etmeyi amaçlayan sinsi bir komplo değil. Dolayısıyla sendikaların emekçi sınıfın kitlesel mücadele örgütleri olduğunu söylüyoruz. Patronlar emekçi sınıfı kandırmak için sendikaları desteklemezler. Ellerine fırsat geçse en ılımlı sendikaya bile saldırır, onu yok etmeye çalışırlar (örneğin İngiltere’de Sendikalar Kongresi’ne (TUC) ve ABD’deki AFL-CIO’ya karşı son dönemdeki saldırılar (6)). Kapitalizmin istikrar, toplumsal barış ve benzeri şeyler için sendikalara “ihtiyaç duyduğunu” söylemenin manası yoktur. Patronlar sadece kitlesel bir mücadele var olduğunda sendikaları onaylarlar. Patronlar mücadeleyi “satın almak” için her seferinde emekçilerin taleplerini karşılamazlar.

Sendika bürokrasisinin varlığı kaçınılmaz değildir. Anarko-sendikalist İspanyol sendikası CNT’nin (Ulusal Emek Konfederasyonu) 1930’ların başında bir milyondan fazla üyesi olmasına rağmen ikiden fazla ücretli memuru yoktu. Sendika işi çalışma saatlerinde olabildiğince eylemciler tarafından yapılır ve liderlik konumları dönüşümlü olurdu (7). Patronların kitle eylemlerinden sonra müzakere edilen anlaşmayı sendika üyelerine kabul ettirebilecekleri ve ona uymalarını sağlayabilecekleri için sadece “saygın” önderlerle masaya oturmak istemesinden dolayı sendikalarda her zaman bürokrasinin gelişeceği iddiası doğru değildir. Patronlar bunu yapmak zorunda oldukları için müzakere ederler, sendika liderlerini “sevdikleri” ya da “onayladıkları” için değil. Ayrıca eğer sendika demokratik ise müzakereciler üyelerin çıkarlarını temsil ederler ve işyeri yönetiminin valileri veya polisleri değildirler.

SENDİKA BÜROKRASİSİ VE REFORMİZM

Sendikalar farklı zaman ve mekânlarda farklı ideolojik ve örgütsel yaklaşımlar sergilerler. Kapitalizmi yıkmayı hedefleyen devrimci anarko-sendikalist sendikalardan sistemin can dostu sarı sendikalara kadar pek çok değişik biçim alırlar.

Günümüzde Güney Afrika’daki sendikaların çoğunda reformizm hâkimdir. Bunlar, emekçilerle patronların “ekonomiyi kurtarmak”, “vatanı yeniden kurmak ve geliştirmek” vs. için işbirliği yapmasını salık verirler. Genel olarak kapitalizmin daha insancıl bir sisteme dönüştürülebileceği söylenir. Sendikaların kapitalizmi yıkmaya çalışmak yerine ona bir tür uyum sağlaması gerektiğine inanılır. (8)

Bugün tam zamanlı, genelde seçilmemiş memurlar gittikçe sendikaların eylemlerine egemen oluyor. Diğer yandan özellikle COSATU (Güney Afrika Sendikalar Kongresi) gibi sendikaların işyeri temsilcileri sistemi gibi köklü bir taban demokrasisi ve sorumluluk geleneği vardır. Bu, 1994 kamyoncular grevi ve 1995 hemşireler grevi gibi liderliğin tabanın isteklerini umursamaması ve grevleri kınaması ciddi iç çelişkilere yol açar. (9)

Sendika bürokrasisi üyelere genel biçimsel yollar dışında kayda değer bir yönde sorumlu değildir. Fazlasıyla güce ve etkiye sahipler. Üstüne üstlük tabandan çok daha fazla kazanıyorlar, fala mesaiden kaçınabiliyorlar ve iş zamanı kısaltmalarından ve giderlerin kısılmasından sıradan emekçilerin tersine korunabiliyorlar. Ayrıca şirket kurullarında, hükümet komisyonlarında, NEDLAC (Ulusal Ekonomik Gelişme ve Emek Konseyi) gibi üst düzey müzakere kurumlarında yer alabiliyorlar ve bir dizi ek gelirden faydalanabiliyorlar. Bürokrasinin ayrıcalıkları, daha büyük sendikalarda liderlerin sendikadan ayrılıp emekçi sınıflardan gelen vasıflı müzakereciler için çekici iş olanakları sağlayan patronlar ya da hükümet için çalışmaya başlamalarını engellenmek istendiğinden artma eğilimindedir. (10) Kısaca sendika bürokrasisi, uğrunda çalışması gerektiği insanlardan çok farklı bir hayat yaşar. Bazıları hiç sıradan bir işte çalışmamıştır.

Bu ayrıcalıkların ve gücün bir sonucu olarak sendika bürokrasisi kendine özgü bir çıkarlar dizisine sahip olur (11). Çoğu zaman kendi çıkarlarını emekçilerinkilerin önüne koyarlar. Bürokratların ayrıcalıkları, tam zamanlı müzakereciler ve aracılar olarak patrona endüstriyel çatışmadan uzak bir ortam sunmaya bağlı olduğu için çok nadiren grev başlatırlar ya da yönetirler. Bunun yerine sözde “mantıklı” çözüme ulaşana kadar pazarlık etmeye hazırdırlar. Uzlaşmayı, sınıf savaşına tercih ederler. Sendikanın iç düzenlenişinden kaynaklanan tabana karşı sorumluluk eksiklikleri onları sendika tabanının en fazla kazancı sağlaması için göbeklerini çatlatmaktansa uzlaşmaya iter.

Tam zamanlı memurlar genelde grevlere ön ayak olmazlar, ama eğer patron müzakere etmeyi reddediyorsa ya da müzakere prosedürleri tehlikeye düşmüşse nadiren grev ilan ederler. Çoğu zaman endüstriyel eylem yerine her yolu dener, her tür anlaşmayı kabul ederler. Gayri resmi ve yasadışı grevleri kınamaktan hiç çekinmezler.

Unutulmamalıdır ki bürokrasi ayrıcalıkları ve gücü yüzünden böyle davranmaktadır, “satılmış” veya “kötü” insanlar oldukları için değil. Bürokrasi doğası gereği otoriterdir ve emekçilerin öz-eylemine genelde karşıdır.

Sendika bürokrasisinin bazı istisnai zamanlar dışında kitlesel eylemlere muhalefet etmesi pek çok olumsuz sonuç doğurur. Üyelerin savaşma gücünü düşürür, hareketi yok eder ve kitlesel eylem sayesinde elde edilebileceğinden daha az kazanç elde edilmesine sebep olur. Bunla birlikte, daha önce değindiğimiz gibi, bürokrasi üyelerin taleplerine hiçbir zaman tamamen umursamaz kalamaz. Sıradan insanların sendikaları terk etmesi; güçlerinin, ayrıcalıklarının ve kariyerlerinin ellerinden alınmasına yol açar. Bu kısıtlama dâhilinde bürokratlar emekçilerin aracısı olmakta statükonun savunucuları olma arasında salınacaklardır.

Açıktır ki, tam zamanlı memurlarda ne kadar fazla güç, üstünlük ve denetim varsa, işyerlerindeki emekçilerin ellerinde bunlardan o kadar az vardır.

KORPORATİZM, ÜÇLÜ ANLAŞMALAR VE “STRATEJİK SENDİKACILIK”

Sendikaların, makroekonomik politikaları belirleyen NEDLAC gibi forumlar yoluyla devlet ve patronlar ile işbirliği yapmasına karşıyız. Üç taraflı ya da iki taraflı anlaşmaların emekçilere ve yoksullara hiçbir gerçek kazanç sağlamayacağına inanıyoruz. Bunun yerine bunlar sendikaların güçsüzleşmesine ve desteksiz kalmalarına neden olur. (12)

Patronlar ve yöneticilerle işbirliği yönelimi en açık şekilde bir takım sosyal planlama tartışmalarının döndüğü forumlara katılmalarında görünür.

Sendikaların “politika geliştirme”ye katılması: Bu, temel olarak sendikaların kendilerini, patronları ve devleti bağlayacak uzun dönemli politikalara karar sürecinin ana hatlarını oluşturmak için kapsamlı öneriler oluşturmaları anlamına gelir. Pratikte hiçbir emekçi denetimi olmadan uzmanlar tarafından hazırlanırlar. Sendikalarda milliyetçi fikirlerin egemenliği sayesinde bu öneriler reformist ve daha iyi bir kapitalizm yaratmayı amaçlar şekildedirler.

Planlama forumlarında oturmak: Sendikalar bu planların patronlar ve devlet tarafından kabul edilmesine çalışırlar ve ulusal çapta (gümrük vergileri, eğitim, gelir vergileri gibi makroekonomik ve iş hukukunu ilgilendiren konuların konuşulduğu NEDLAC) veya daha düşük düzeyde (“katılımcı yönetim” planları bazı ve “işyeri forumları”) forumlara katılırlar. Bu gibi forumular, COSATU gibi sendikalar tarafından patronlardan düzenli şekilde denetimi alıp sosyalizme ilerlemenin bir yolu olarak görse de aslında emekçi sınıflar için bir tuzaktan başka bir şey değildirler.

Bu forumlar, devleti kontrol eden ve her şeye sahip olan patronlar ile sayılarından, mücadele ruhlarından ve üretimi durdurma güçlerinden başka bir şeyleri olmayan emekçiler arasındaki kitlesel ve sistematik eşitsizliği gizleyen bir demokrasi yanılsaması yaratırlar. Forumlar sınıflar arası eşitsizliğe meydan okuyamazlar, çünkü emekçilerin ve patronların kalkınma ve ekonomik büyümede ortaklar olduğu ve her ikisinin de meşru çıkar grupları olduğu fikrinden hareket ederler. Sonuçta kapitalizm altında patron ile emekçiler arasındaki güç dengesini temelden değiştiremezler.

Forumlar, sıradan insanların elinden denetimi aldıkları ve kadrolu memurlarla forumlarda oturan ve plan taslakları çizen “uzmanlar”a devrettikleri için sendikalar için bir tehdittirler. Plana odaklanınca sendika faaliyetini taban demokrasisinden ve emekçilerin patronlara karşı eyleminden (emekçilerin gücünün gerçek kaynağından) üst düzey görüşmelere ve elitler arasında pazarlıklara kaydırırlar.

Bu forumlar aynı zamanda patronlarla emekçilerin aynı çıkarlara sahip olduğu ve patronların toplumun iyi ve gerekli bir bölümü olduğu gibi yanlış bir fikirleri teşvik ederler. Bu yolla forumlar emekçilere kapitalizmi “demokrasi” adına onaylamayı öğretir.

Görünüşte müzakere gündemi açık ve demokratik gibi görünse de gerçekte esas tartışma konusu kapitalizmin nasıl sorunsuz işleyeceğidir. Daha düşük düzeyde yapılan “katılımcı yönetim” forumları emekçilere kapitalist ekonomi üstüne söz sahibi yapmazlar; en fazla işe alma ve işten atma, çalışma koşulları, verimliliğin artışı ve firmanın piyasada rekabet edebilirliği üstüne birkaç söz söyleme hakkı verirler. NEDLAC gibi üst düzey forumlar; ithalat koruması, işçi eğitimi, verimliliğin arttırılması gibi kapitalizmin işlediği geniş çerçevede iyileştirmeler yapmayı amaçlarlar. Planların uygulanması için –genelde konsensüs temelinde - uzlaşma gerektiğinden sermayeyi ve devleti tehlikeye düşüren her şey bu grupların temsilcileri tarafından reddedilecektir.

Bu, emekçilerin hayatlarında ekonomik iyileştirmeler, emekleri ve ekonomi üstünde daha fazla hâkimiyet elde etme mücadelelerine karşı olduğumuz anlamına gelmez. Esas mesele, bu kazanımların “yeniden inşa ve kalkınma”da ortaklar olabilmeye dair saf bir ümidin körüklediği sınıf işbirliğiyle değil, demokratik, militan, bağımsız/özerk ve tabandan bir sendikal hareketin kitle eylemleriyle ele edilmesinin gerekliliğidir.

SENDİKALARIN DEVRİMCİ POTANSİYELİ

Biz sınıf mücadelesi anarşizmi içersinde sendikaların iki yönlü bir rol oynadığına inanan bir gelenekten geliyoruz: İlkin emekçilerin gündelik meselelerde kitlesel eylem için seferber edilmesi ve ikinci olarak emekçilerin kolektif olarak üretim araçlarını ele geçirmesi ve yönetmesini sağlayacak araçlar olmaları. Sendika hareketi içinde çalışma sadece emekçileri anarşizme kazandırmak için değil, aynı zamanda eski toplumun içersinde yeninin temellerini atmak için de önemlidir. (13)

Devrimci sendikacılığı kabul eden bu yaklaşımın kökeni (1860 ve 1870’lerdeki) Birinci Uluslararası İşçi Birliği’nin İspanyol, İsviçre ve diğer bölümleri ve 1880’lerde ABD’deki Uluslararası İşçi Birliği örgütüdür. (14)

19. yüzyılın sonunda büyük bir canlanma yaşamıştır. Sadece sola egemen olmakla kalmamış, İspanya, Portekiz, Brezilya, Arjantin, Fransa, Meksika, Uruguay gibi ülkelerde sendika hareketindeki ana nüfuz kaynağı da olmuştur. İtalya, İngiltere, ABD, Japonya, Almanya ve Bulgaristan gibi diğer ülkelerde sağlam bir azınlık hareketi kurmuştur.

Sendikaların sadece “devrimci koşullar” altında devrimci olabilecekleri fikrini reddediyoruz. Bu tek taraflı bir indirgemeciliktir. Devrimci koşullar sadece emekçileri başına gelen bir şey değildirler. Bu emekçilerin kendi eylemlerinin sonucudur ve bu eylemler sırasıyla devrimci ideolojinin gücünden ve emekçilerin gerçekleştirdikleri eylemlerin düzeyinden etkilenirler. Bundan dolayı devrimci sendikalar devrimci koşulların yaratılmasına doğrudan etkide bulunurlar.

Sendikaların, sömürü sisteminin kendisini yok etmek yerine sadece emekçilerin sömürüldüğü koşulları iyileştirmek için var olduğu iddiasını reddediyoruz. Diğer bir deyişle, sendikaların kapitalizm içersinde “kısmi mücadeleler”in ötesine geçemeyeceği ve “günün sonunda” patronlarla uzlaşmak zorunda oldukları fikrine karşıyız.

Bu görüş tamamen tarihsellikten uzaktır. Kapitalizm içersinde güç dengesinin genelde patronların ve yöneticilerin lehine olması ve –sendikalar ya da diğer ilerici güçler tarafından yürütülen- pek çok mücadelenin “kısmi” olması sendikaların her zaman kapitalizmle uzlaşmak zorunda kalacakları anlamına gelmez. Belli bir zaman dilimindeki emekçiler arasında devrimci ideolojinin gücü, egemen çevrelerdeki krizler gibi nesnel ve öznel etkenleri dikkatle gözden geçirmeliyiz. “Kısmi mücadele” görüşünün mantığı, istediği zaman kapitalizmi yıkmayan her mücadele örgütünün özde reformist olduğudur.

Bu fikir hatalıdır. 1936’daki faşist darbe girişiminden sonra anarko-sendikalist CNT (Ulusal Emek Konfederasyonu) darbeye karşı halk milisinin oluşumuna başarıyla öncülük etti ve 9 milyona yakın işçi ve köylünün toprağı ve işyerlerini ele geçirip yönetmeleri sağlayan bir hareket yarattı. CNT tabanı kelimenin tam manasıyla kapitalist sistemi yıktı. (15)

Gündelik mücadelelerin sonuçlarını “uzlaşma” olarak görmek yanlıştır. Bu tip mücadelelerin pek çoğu emekçi kitleler için inatçı patronları servetlerinin ve güçlerinin bir kısmından mahrum bıraktıklarından dolayı koşulsuz zaferlerdir. Bu gibi mücadeleler etkileri sınırlı olabilir, ama patronların düzenine doğrudan bir saldırıdırlar.

Son olarak, bir uzlaşma her zaman sağlanamayabilir. Ekonomik durgunluk gibi bazı koşullarda patronlar emekçilerin taleplerini karşılayamayabilirler. Bu durumda “kısmi mücadeleler” bile emekçileri kapitalist sistemin yapısıyla çatışmaya sürükleyebilir ve talepleri “kısmi” olanlardan nesnel olarak devrimci olanlara dönüşebilir. Bununla birlikte bu gibi durumların her zaman devrimci olmaz.

SENDİKALARA DAİR TEMEL PRENSİPLER

Anarşistler olarak sendikaların emekçileri var olan kapitalist toplumda korumanın ötesinde onları devletsiz sosyalizmin inşasın pratik olarak taşıyacak örgütler olduğuna inanıyoruz. (16) Sendikaların rolü, emekçilerin çıkarlarını gündelik mücadelelerinde korumak ve ilerletmekten onlara üretim ve dağıtımın teknik yönetimi hakkında bilgilendirerek ve devletsiz özgürlükçü bir sosyalist toplum yaratmak için gereken fikirleri yayarak ekonomiyi ele almaları için hazırlamaya genişletilmelidir.

Sendikalar bu görevi yerine getirmek için siyasal partilerden daha uygundurlar. Emekçileri adaletsizliğe karşı ekonomik güçlerini kullanmaya sevk ederler ve onların güçlerinin farkına varmalarına yardımcı olurlar. Bir dayanışma ve mücadele ruhu yaratırlar. Emekçilere toplumu yeniden kurmak için gereken ideolojik ve örgütsel hazırlığı verebilirler.

Bu bakış açısına uygun olarak emekçilerin siyasal ve ekonomik haklarını korumak ve geliştirmek için kitlesel ve doğrudan eylemlere girişmelerini vurguluyoruz. Bu gibi doğrudan yöntemlere örnek olarak boykotları, üretimi yavaşlatmayı, grevleri ve çalışma kurallarına tam olarak uyarak üretimi dolaylı olarak yavaşlatmayı verebiliriz.

Anarşistlerin devrimi gerçekleştirmek için birkaç gün sürecek bir genel grevin yeterli olacağını düşündükleri iddiası doğru değildir. Genel grev işçilerin en güçlü silahıdır ve bazı durumlarda uygulanır. Bazen emekçi sınıfların devrimci kalkışmasının başlangıcı da olabilir. Sendikalardaki görevlerimiz iki yönlüdür.

Bir yandan, kendimizi kitlelerin anarşist eğitimine adamalıyız: Bu, kapitalist toplumun eleştirisini toplumun kitlelerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere yeniden düzenlenmesi fikrine bağlayan devrimci propaganda çalışmasıdır. Bu çalışma elbette ki işyerindeki mücadele deneyimleri tarafından desteklenecektir.

Diğer yandan, merkezileşmenin muhalifleri ve kitlelerin azami öz-eyleminin savunucusu olarak sendika hareketi içersindeki demokratik olmayan ve bürokratik yapılara karşı çıkmalıyız. Sendikalar şu şekilde yapılanmalıdır: temel birim, her özgül işyeri kısmındaki tüm emekçileri kapsayan genel meclisin denetimindeki işyeri bölümüdür; bu bölümlerin seçtiği geri çağrılabilir delegeler fabrika komitesini oluşturur.

Farklı tesisler birbirleriyle iki yönde federe olurlar. İlk olarak, aynı sektör ve bağlı iş kollarındaki benzer örgütler ile (endüstriyel ya da tarımsal birlikler oluşturmak için). Bu endüstriyel sendikalar ise Endüstriyel Birlikler Federasyonu altında birleşirler. İkinci olarak, bulundukları bölge veya kentteki diğer tüm sendika yapılarıyla (Yerel Emek Odası’nı oluşturmak için). Bu örgütler Emek Odaları Federasyonu’nda bir araya gelirler. Bu federasyonların tamamı Genel Emek Konfederasyonu’nu oluşturur. Tüm bu yapı, bürokrasi değil, geri çağrılabilir delegeler yardımıyla birleşir.

Bu sendikal yapının amacı emekçileri ortak eylemi mümkün kılmak için birleştirmek, taban inisiyatifini canlı tutmak ve gelecekteki ekonomik düzen için temel oluşturmaktır. Ek olarak Emek Odaları ayrıca yerel eğitim ve propaganda çalışmalarını da yürütürler.

Anarko-sendikalizmin, sendikaların üretim araçlarını ele geçirmesinden sonra egeme sınıfların diğer kurumlarının otomatik olarak çökeceğini iddia eden apolitik versiyonlarını kabul etmiyoruz (17).

Devlet, üretim aralarının devrimci zaptından sonra basitçe yok olmaz. Emekçilerin kazanımlarını yok etmek için aktif olarak karşı-devrimci faaliyetler organize edecektir. Emekçi sınıf kendi adına iktidarı almalı ve devrimin ilk gününden itibaren devleti parçalamalıdır.

Devlet yıkılmalı ve iktidar taban komitelerine, sendikalara, milislere ve yerel topluluklara geçmelidir. Toplumda emekçi sınıfların kitle örgütünden başka merkezi güç bulunmamalıdır. Kitle örgütleri –devrimci durumlarda- ulusal ve uluslararası düzeyde bir “toplumsal iktidar” veya devrimci komiteye entegre olmalı ve koordine edilmelidir.

SENDİKALARDA İLERİ DOĞRU YOL

* Özgül bir Anarşist Örgütün Gerekliliği

Bu noktada akla sendika hareketini nasıl devrimci bir ruhla donatacağımız ve merkezsizleşmiş bir yapı kuracağımız sorusu geliyor.

Bizce bu tür bir çalışmanın önkoşulu Mahno ve diğerlerinin Özgürlükçü Komünistlerin Örgütsel Platformu’nda betimledikleri bir anarşist örgütün yaratılmasıdır. İrlanda’daki Emekçi Dayanışması Hareketi bu tür siyasal örgütlerin bir örneğidir.

Platform, anarşizmin emekçi sınıfın devriminin “teorik sürücü gücü” olması gerektiğini savunur. Yani devrim, bugünkü toplumun açık bir eleştirisi ve yerine konması gereken düzene dair net bir fikirle kitleler tarafından kitleler için yapılmalıdır.

Bunun gerçekleşmesi için emekçi sınıf ve örgütleri içersinde anarşist fikirleri yayacak büyük ve etkli bir anarşist örgüt gereklidir. Bu örgüt, ortak ideolojik ve taktiksel görüşlere sahip olmalı ve federal bir temelde örgütlenmelidir.

Platform, açıkça devrimci sendikacılığı onaylamıştır: “Sendikalar hakkındaki anarşist görüşün yol ve araçları; şirketler, fabrikalar ve işyerlerinde anarko-sendikalist sendikalar kurulması ve devrimci sendikalarda özgürlükçü fikirlerin hâkimiyet kazanması için genel anarşist örgüt tarafından organize edilen bir çalışma yürüten anarşist gruplardır. ” (s. 25)

Devrimci sendikacılığın onaylanması Platform’un savlarında örtük biçimde de mevcuttur. Eğer anarşist propaganda çalışması sendikanın çoğunluğun kazanırsa, sendika doğal olarak anarşist ilkelere uyun olarak yeniden yapılandırılacaktır. Bu, demokratik ve anti-bürokratik şekilde ve devrimci amaçla donatılmış bir sendikadan, yani devrimci sendikacılıktan, başka ne olabilir ki?

Platform’a sendikalardaki anarşist eylemcilerin anarşist örgüt tarafından birleştirilmesi ve koordine edilmesi, anarşist örgütün sendikadan örgütsel olarak bağımsız hareket etmesi ve anarşistlerin faaliyet alanlarını sendikalarla sınırlamaması gerektiği konusunda katılıyoruz. (s. 24-25)

Toparlarsak, devrimci sendikalar yaratmanın ilk koşulu anarşist fikirleri emekçi sınıfın ve örgütlerinin içersinde olabildiğince yayacak bir anarşist örgütün inşasıdır. Bu örgüt doğal olarak sendika bürokrasisinin güç ve ayrıcalıklarına karşı da kavga verecektir.

* Neden Var Olan Sendikalar İçerside Çalışmalıyız?

Anarşist örgütün görevinin var olan sendikal hareketi devrimcileştirmek olduğuna inanıyoruz. Var olan sandıklardan ayrılıp yeni sendikalar kurmaya ya da yerleşik sendikalarla rekabet edecek katıksız devrimci ilkelere sahip sendikalar yaratmaya karşıyız (18). Bu görüşü aşağıdaki nedenlerden dolayı savunuyoruz.

Yeni radikal sendikalar kurmak için ayrılmanın temel bir problemi, eski sendikadaki mücadeleci radikal emekçilerin bir kısmını alıp sendikanın kalanını bölünmeyi tetikleyen reformist ve bürokratik eğilime terk etmektir. Militanlarımıza sendikada kalmaya ve üyeleri kazanmaya teşvik ediyoruz.

Ayrıca radikal kopuşların etkisi genelde kitlelerden izole olan ufak sekter bir azınlık yaratmaktır. Büyük ve güçlü bir örgütün yararını bilen kitleler, büyük yerleşik sendikaları ufak sendika veya örgütlere tercih edeceklerdir.

Emekçi kitleler, genelde devrimci siyasal bilince sahip olmadıkları için radikal sendikaların sloganlarına da hazır değildirler. Hatta bu sendikaların söylemlerini itici bile bulabilirler. Emekçiler, yerleşik sendikalara güven duyarlar. Emekçilerin örgütlendiği her yerde örgütlenmemiz ve gündelik sorunlarını anarşizmin amaçlarına bağlamamız önemlidir. Bu sebeplerden dolayı var olan sendikalarda da çalışıyoruz.

Var olan sendikalar aynı zamanda daha radikal olanlara göre patronlardan daha düşük düzeyde saldırı ve düşmanlık görme eğilimindedirler. Bu yüzden devrimci çalışmanın başlangıcını var olan sendikalarda kurmak yeni ufak sendikalardakine göre daha kolaydır. En önemlisi, sendika hareketinin tarihi göstermiştir ki ufak devrimci gruplar var olan sendikalarda çalışarak ve onları geliştirerek etkileyici sonuçlar elde edebilirler: Haymarket/Chicago’da anarşist Uluslararası İşçi Birliği örgütü bu temelde 1886’da 8 saatlik iş günü hareketini başlatmıştı; 1904’te Arjantin Bölgesel İşçi Federasyonu’nda, 1906’da Fransa’daki Genel Emek Konfederasyonu’nda, 1910’larda CNT’nin öncülü Solidaridad Obrera’da anarko-sendikalistler zafer kazanmıştı. (19)

Yeni sendikalar kurma fikrine şiddetle karşı çıksak da emekçilerin bu yönde verdikleri kararlara saygı duyarız. Bunlar oluşturulduğu zaman her ikisinde de anarşist bölümler yaratmaya çalışırız. Anarşist örgüt emekçilerin örgütlendiği her yerde örgütlenmelidir.

* Taban Hareketleri

Var olan sendikalarda gündelik ihtiyaçlar temelinde militan bir kavgaya dayanan çalışmamızın amacı sendikaları yapılarını değiştirmeden ele geçirmek değildir. Sendika liderlerinin ayrıcalıkları ve aşırı güçleri kaldırılmalı, sendika yönetimi yerelleşmeli, fikirlerimize göre yeniden şekillendirilmeli ve aynı sektördeki benzer sendikalar mümkünse birleştirilmelidir.

Sıradan üyelerin yanında çalışıp bürokrasiden bağımsız ve gerektiğinde ona karşı hareket etmeye hazır militan emekçilerden oluşan bir taban hareketi inşa etmek istiyoruz. Bu tip bir hareket, emekçiler mücadeleye girdiğinde ve sadece patronlar tarafından değil, aynı zamanda sendika memurları tarafından da saldırıya uğradıklarında yükselir. Bu hareket için oluşturulacak bir program ya da talep listesi militan olan fakat kendilerini belirli bir siyasal görüşe yakın hissetmeyen emekçileri de çekecek şekilde geniş olmalıdır. Genel bir örnek şuna benzeyebilir: (i) sendika içi demokrasi, (ii) sendikada ve işyerinde kadın hakları, (iii) ücret sınırlamasına karşıtlık, (iv) iş hakkı, (v) grevlerin desteklenmesi, (vi) ırk ayrımcılığına karşı mücadele.

Bu harekette görüşlerimiz için savaşsak da (eğer yükselirse) hareketin herhangi bir siyasal örgütten bağımsız olmasını amaçlıyoruz. Kendi fikirlerimize olabildiğince çok emekçiyi çekmek istesek de bunu hareketin büyümesini engellemek pahasına yapmamalıyız. Bir taban hareketinin rolü sola kayan ve kavgaya hazır olan emekçilerin toplanacakları bir odağın yaratılmasıdır; asla devrimci örgüte ait bir cephe organizasyonuna dönüşmemelidir. Özgül anarşist örgüt sendikalar içersinde devrimci fikirlerin zaferi için olmazsa olmazdır; tıpkı onun gibi taban hareketi de sendika bürokrasisine karşı tam sendikal demokrasinin gerçekleşmesi için anahtar kuvvettir.

Köklü sendika bürokrasisini kaldırmada başarısız olduğumuzu anladığımızda ne yapmalıyız? İki senaryo mümkündür.

Eğer devrim öncesi durumda taban hareketinin tutarlı ve ciddi çabalarına, anarşist örgütün eylemlerine, sıradan sendika üyelerinin desteklerine rağmen bürokrasiyi yerinden etmek mümkün olmazsa, taban hareketinin sendika üyelerinin - bürokrasi dışındaki – çoğunluğunu ile yeni bir federasyon kurma çağrısı yapılması kabul edilebilirdir. Bu çok ciddi bir karardır ve kolayca alınmamalıdır. Taban hareketi ve tabandaki sendika yapıları, yeni sendikanın çekirdeğini oluşturur.

Eğer devrimci durumda bürokrasi hala yerindeyse, taban hareketi sendika bürokrasisinin yetersizliği karşısında üretim araçlarına el koymak ve emekçi öz-yönetimini kurumlaştırmak için devrimci genel grevi yürütme görevini üstüne almalıdır.

Bunlar gündeme geldiklerinde tartışılması gereken taktiksel konulardır; işe yarar olmadığını savunduğumuz büyük sendikalardan ayrılma ve ufak sendikalar kurma stratejisini meşrulaştıran yorumlar değildirler ve böyle anlaşılmamalıdırlar.

* Örgütlenmemişleri Örgütlemek

Eğer mevcut sendikalar bazı sektörlerde örgütlenmeye çalışmıyorlarsa, sendikalardaki gücümüzü örgütlememişleri örgütlemeye kaydırmalıyız. Bu eğilimin sendikalar tarafından da desteklenmesini sağlamalıyız.

Yeni örgütlenen emekçiler mümkünse mevcut sendikalara dahil edilmelidir. Olmazsa ayrı sendikaların kurulması gerekir. Bu gibi durumlarda eski ve yeni sendikalar arasında birleşik cephe eyleminin (belli konularda işbirliğinin) tutarlı bir savunusunun yapılması gerekir. Bu birlik ırkçılığa, cinsiyetçiliğe vs. karşı çıkan ilkeli bir temele sahip olmalıdır. Her zaman tüm sendikaların “eğitim” çalışması (fikirler) ve “örgütlenme” (sendikaların yeniden yapılandırılması) kadar önemli olan “Bir Büyük Sendika” amacında birleşmesi için mücadele etmeliyiz.

Örgütlenme çalışması, üyeleri anarşist görüşe kazandırmak amacıyla yeni sendikalardaki devrimci propaganda çalışması ile birleşik olarak yürütülmelidir. Bu yapılmadığında anarşizme katılmayan, fakat başka bir örgütlenme alternatifi olmadığı için sendikaya katılan bir üye profiliyle yüz yüze kalırız.

Yeni sendikalarda tam zamanlı bir bürokrasi kuma çabalarına karşı mücadele edilmelidir.

İŞYERİNİN ÖTESİNDE ÖRGÜTLENME

Sadece işyerinde devrimci sendikaları örgütlemek yeterli değildir. Emekçileri, yoksuları ve emekçi köylülüğü birlikte örgütlemeliyiz. Anarşistler her zaman işyerinin hem içersinde hem de dışarısında örgütlenmenin gerekliliğinin bilincinde olmuşlardır.

Tüm emekçi sınıfı – kadınlar, gençler vs. dahil – örgütlemek ve emekçi sınıfın içersinde anarşist fikirlerin hakimiyeti için mücadele edecek bir anarşist örgütü kurmak zorunludur. Kira grevleri gibi yerel kampanyalarda faal olmalı, sınıf mücadelesinin gerekliliğini aklımızda bulundurmalı ve “topluluk liderleri” pozuna bürünen orta sınıf oportünistlerine karşı uyanık olmalıyız; barınma alanlarındaki sınıf farkları saklamak yerine açığa çıkarmalı ve mağaza sahiplerine, papazlara, işadamlarına ve politikacılara değil sömürülenlere ve yoksullara hitap etmeliyiz. Eğitim sektöründeki mücadeleleri destekliyoruz. İşçi istihdam etmeyen serbest çalışanlardan oluşan “enformel sektör”deki yoksullar arasında çalışmanın yolarını bulmalıyız (20). Sendika tipi örgütlenme bu sektöre kolaylıkla uygulanamasa da köylülük içinde örgütlenmeliyiz.

Bununla birlikte biz her zaman sendikaların gücünü diğer ilerici mücadelelerin yardımına sevk etmeyi amaçlarız. İşyeri büyük bir gücün deposudur ve diğer mücadelelere yardım için paha biçilmezdir. Sendikaların işyeri mücadelesini kırlardaki sömürülen kitlelerin (küçük köylüler, ortakçılar vs. ) mücadelesine bağlamalıyız.

Geleceğin anarşist toplumu katıksız olarak sendikal yapılar temelinde şekillenmeyecektir. Bunlara ek olarak sendikal yapılarla beraber özgür öz-yönetimli şehri (komünü) kuracak olan topluluk komiteleri var olacaktır. Komünler ve sendikalar endüstriye, bölgesel ve bölgeler arası hatlarda federal ilkelerle bağlanacaktır. Devrimci toplumu korumak için ayrıca bir demokratik emekçi milisi de kurulmalıdır. (21)

ANARŞİST SENDİKACILIĞI (ANARKO-SENDİKALİZMİ) SAVUNMAK

Devrimci sendikacılığı sadece işyerinde örgütlendiği için kusurlu bulan sava karşıyız. İspanya’daki hareket kira grevi komitelerini, topluluk okulları ve merkezlerinde özgürlükçü gençliği de örgütlemiştir. (22)

Devrimci sendikacılığın emekçileri kapitalizme bağlayan tek şeyin bürokratik sendika yapıları olduğu ve sendikaların yeniden yapılandırılmasıyla bunun aşılabileceğini savunduğunu iddiasını reddediyoruz. Gerçekte fikirlerin devrimci dönüşümdeki rolünü yok saymaz.

Devrimci sendikacılık emekçileri devrime hazırlamak için bürokratik olmayan, demokratik ve merkezsizleşmiş bir sendika yapısının önemini vurgulamakta haklıdır. Mücadeleye demokratik katılım insanların yapabilecekleri hakkındaki bilinçlerini değiştirmenin ana bölümlerindendir. (23) İktidarı tabana geri verme çağrısı, liderlerin devletçi kapitalist ideolojisinin, merkezileşmenin ve yukarıdan aşağı kontrolün dolaylı bir eleştirisidir.

Bununla beraber devrimci sendikacılık, toplumun eleştirisini geleceğin toplumunun nasıl örgütlenmesi gerektiğine bağlayan bir devrimci propaganda yaparak fikirler savaşına da girişir. Bu propaganda değişik yollardan yayılır: mevcut sendikaların içindeki propaganda birlikleriyle (örneğin Kuzey Amerika Sendikalist Birliği); Emek Odaları ve İspanya’daki gibi devrimci sendikalara bağlı işçi okullarında; devrimci sendikaların yayın organlarıyla (İspanyol CNT’si ülkedeki en yüksek tirajlı gazete olan Solidaridad Obrera dahil 36 günlük yayını kontrol ediyordu ve milyonlarca kitap ve broşür basmıştı) (24). Diğer bir deyişle devrimci sendikalist bir sendika faaliyete geçtiğinde anarşist örgütün propaganda çalışmasına yardımcı olabilir.

Devrimci sendikaların örgütlenme yöntemleri, yani işyerinde güçlü olmak için ideolojik bağlantısı ne olursa olsun her emekçiyi örgütlemek zorunda oldukları için, uzlaşmacı hale geldikleri görüşünü reddediyoruz.

Bunun reformist akımlara kapıyı araladığını yadsımıyoruz. Kendilerine bazen “katıksız sendikalistler” diye adlandıran bu akımlar İtalya, Fransa ve İspanya’daki anarko-sendikalist sendikalarda ortaya çıkmıştır.

Fakat bu durum sadece sendika içersindeki fikir mücadelesini sürdürmenin gerekli olduğunu gösterir. Bu reformist gruplar engellenebilir. Anarşist örgüt burada açıkça merkezi bir rol oynar. Anarşist grupların devrimci sendikalar kurulduktan sonra onlarla birleşmesine reformist eğilimlere karşı örgütlü bir güç gerekli oluğu için karşı çıkıyoruz. Bunun bir örneği tarihte mevcuttur: İberya Anarşist Federasyonu (FAI) 1927’de CNT’nin anarşist ilkelere bağlı kalmasını sağlamak için kurulmuştu. (25)

Devrimci sendikaların büyük miktarda reformist öğe çekeceğini sanmıyoruz, çünkü ne kadar militan ve etkin olurlarsa olsunlar ılımlı sendikalara göre devlet ve patron baskısının en ağırını çektikleri için reformistler ılımlı sendikalarda daha rahat ve güvenli bir ortam bulacaklardır. Tarihteki devrimci sendikaların tabanlarının anarşist olmadığı fikrini reddediyoruz. Eğer iç demokrasi işliyorsa politikalarında ve yapısında açıkça devrimci olan bir sendikanın üyelerinin de anarşist fikirleri kabul etmiş olması gerekir. En ünlü anarko-sendikalist sendikalardan Fransız CGT’sinin 1. Dünya Savaşı’ndan sonra sosyal demokrat ve Marksist öğeler tarafından ele geçirilmesi gibi eğer reformist eğilimler sendika içersinde sadece bir azınlık değilseler bu sendikanın faaliyetlerinde, bildirilerinde ve yapısında fark edilir.

Anarko-sendikalizmin özünde “apolitik” olduğu savını reddediyoruz. Anarko-sendikalist Uluslararası Emekçiler Birliği gibi örgütler açıkça “şiddeti işyerlerinin ve tarlaların devrimi halk tarafından ele geçirilmesi için verilen mücadelede egemen sınıfların vahşi yöntemlerine karşı bir savunma aracı olarak” görüyor ve “devrimin savunmasının kitlelere ve onların ekonomik örgütüne emanet edilmesi” gerektiğini belirtiyor (26).

SENDİKALARDA ANARŞİST FAALİYET

Genel Perspektifler

Devrimci bir rol oynayan sendikaların önündeki engellere yukarıda değinilmişti: reformist fikirlerin egemenliği ve sendika bürokrasisi. Sendikaları devrimcileştirmek için mevcut sendikalar içersinde anarşist örgütün bir bölümünü oluşturmak için çalışacağız.

Bu grubun en can alıcı faaliyeti olabildiğince emekçiyi anarşist tutuma çekmektir. Bu faaliyet şunları da kapsar: Farklı bölgesel mücadeleleri sınıflar arasındaki geniş kavgaya dair bir bilinçte birleştirmek; geçmiş mücadelelerden çıkan dersleri aktarmak; hareket içersindeki reformist ve Marksist tutumlarla mücadele etmek ve sendikaların yıkacak kuşatma cihazlarına dönüşebileceği ve merkezileşme ve bürokratlaşma karşıtı bir tavırla yeniden yapılandırılmalarının gerekliliği dahil anarşist fikri yaymak.

İkinci görev sendika içi demokrasi için mücadele etmektir. Bununla aynı bürokratik mevkilere yeni insanları seçmeyi kastetmiyoruz. Tabana karşı aha fazla sorumluluk sahipliği, geri çağrılabilir delegeler sistemi, örgüt içi bilgi akışının sağlıklı hale getirilmesi vs. talep ediyoruz. Uzun vadeli görevimiz sendikaları anarko-sendikalist çizgilerde yeniden yapılandırmaktır.

Esas olarak emekçileri kendi güçleriyle devlete, patronlara ve sendika bürokratlarına karşı kavga vermeye cesaretlendirmeyi amaçlıyoruz. Bu faaliyetimizin odağı üretim bölümleridir. Anarşist örgütün tüm üyelerinin sendikalı olmasını destekliyoruz. Örgütün hiçbir üyesi kendine emekçiler üzerinde iktidar kurma olanağı veren bir göreve atanmasını kabul etmeyecektir.

İşyeri temsilcileri olarak seçilen üyelerimiz kendilerini üyelerin üstünde istediği gibi hareket edebilecek “temsilciler” olarak değil, tabana karşı sorumlu olan ve geri çağrılabilir delegeler olarak görmelidirler.

Seçim gerektiren görevlere adaylığımızı koyarken sendikanın var olan yapısını kabul etmediğimizi ve tabana karşı sorumluluk geri çağrılabilirlik, sağlıklı bilgi akışı vs. için mücadele ettiğimizi netçe ifade ederiz.

Gündelik Faaliyetler için Ana Hatlar

Aşağıdaki noktalar gündelik mücadelelerdeki ana hatlarımızı teşkil eder ve arkasında yatan yöntem sayesinde gündelik mücadeleyi anarşizm hedefine bağlar.

Güney Afrika’da, diğer ülkelerde olduğu gibi, siyasal partiler ve sendikalar arasında yakın bağlar vardır (örneğin COSATU, ANC (Afrika Ulusal Kongresi), SACP (Güney Afrika Komünist Partisi) arasındaki Üçlü İttifak).

Buna emekçileri, kapitalistlerin ve devletin çıkarlarıyla (ANC) savaşma güçlerini düşüren biçimsel bir ittifaka sürüklediği için karşıyız. Sınıf düşmanlarından, özellikle de ana sınıf örgütlerimizde, bağımsız olmalıyız.

İkinci olarak bu emekçileri siyasal sorunlarını çözmek için kendi güçlerini kullanmaktansa politikacılara (“hükümetteki yoldaşlarımıza”) umut bağlar hale getirir.

Üçüncü olarak, bu emekçileri devletin karakteri yüzünden faydasız bir strateji olan parlamento seçimlerine bağlar. Oy kullanma hakkını ve burjuva/kapitalist demokrasideki diğer siyasal ve sosyal hakları koşulsuz olarak savunuyoruz. Haklar ve kazanımlar, parlamentoya katılarak değil, parlamentoya karşı kitle eylemleriyle elde edilir. Fakat devlet çoğunluğun elindeki tarafsız bir aygıt değil, patronların ve yöneticilerin bir silahıdır. Sendikaların Kitlesel bir İşçi Partisi yaratma çağrılarına karşıyız. Bunun sebebi kısmen parlamenter politikaların nafileliğidir. Bir diğer neden ise tarihin parlamentoya giren emekçi liderlerinin genelde seçmenlerin çoğunluğunu kendilerine çekmek için sosyalist görüşlerinin sesini kısmaları sonucu kendi çıkarlarını düşünen muhafazakâr, ayrıcalıklı ve elitist bir katmana dönüştüklerini göstermesidir.

Devlet Müdahalesi

Grev hakkını sınırlayan ve sendikaların iç işlerine karışan her kanuna ve devletin ve patronların sendikaları yok etmeye yönelik tavırlarına karşıyız.

Her tür “emekçi yöneticileri” ve “emekçi katılımı”na karşıyız. Sendikaların NEDLAC gibi tüm makroekonomik forumlardan çekilmesini talep ediyoruz. Bunlar patronların egemenliğini ve patronlar ile emekçiler arasındaki kökten çıkar farklılıklarını gizleyen entrikalardır. Sendikaları “sosyal ortaklık” içine alarak bağımsızlıklarını eritmeye çalışan her tür yapıya katılıma karşıyız. Sendikaların sebebi ne olursa olsun herhangi bir şirketin hisselerini almasına karşıyız.

Emekçileri olabildiğinde Endüstriyel Mahkeme gibi “tarafsız” örgütleri kullanmaktansa dayanışma eylemlerine teşvik ediyoruz.

Polis Sendikaları

Polisler ve gardiyanlar, egemenleri emekçilerden ve yoksullardan korumak için vardırlar ve devletin baskı aygıtının parçalarıdırlar. “Zenginlerin ordusu”na karşıyız ve polis sendikalarıyla hiçbir dayanışma eylemine destek vermeyiz. COSATU içersindeki Polis ve Cezaevleri Sivil Haklar Sendikası’nın varlığına karşıyız.

Ücretler, İş, İşsizler, Millileştirme

Bir ulusal asgari ücreti destekliyoruz.

İşsizlerin teklif edilen her iş için minnettar olması gerektiği düşüncesine karşıyız. Bunun yerine iyi - yani toplumsal olarak yararlı ve iyi ücretli - işler talep ediyoruz.

Her tür iş kaybına karşıyız ve bu mücadelenin sendika hareketi tarafından desteklenen işyeri işgalleri ve grevlerle sürdürülmesi gerektiğine inanıyoruz. Her kapatmaya, işin sürmesi ve ücrette, çalışma koşullarında ve sendikal haklarda düşüşün olmaması talebiyle karşılık verilmelidir. Bunun millileştirmeyle mi yoksa yeni bir patrona mı gerçekleşeceği bizi ilgilendirmez.

Millileştirmenin her şeyin çözümü olmadığının ve devlet mülkiyetinin bizi (devletin doğasını ve bizim aşağıdan sosyalizm anlayışımızı göz önüne alırsak) sosyalizme yakınlaştırmadığının farkındayız. Fakat özelleştirmeler ve devlet varlılarının “yeniden yapılandırılması” yoluyla gerçekleşen tüm iş kayıplarına karşıyız.

İş kayıplarına neden olan tüm verimlilik söylemlerine karşıyız.

Zorunlu erken emeklilik, kadınların evin dışında çalışma haklarına saldırılara ve emekli olanların işlerinin yok edilmesiyle oluşan “doğal zayiat”a karşıyız.

İşsizlerin tam sendikal haklara sahip olmasından ve şubelerde işsiz bölümleri açılmasından yanayız. Mümkün olabildiğince işsiz örgütleri kurulmalıdır. Bunlar grevcilere yardımcı olarak ve sendikalarla bağlarını koruyarak yakın ilişkiyi sürdürmelidirler. İşsiz örgütleri gerçek yurttaş ve kiracı örgütleriyle daha yakın ilişkiler kurmalıdır. Sendikaların, tesisler sağlayarak, su gibi kamu hizmetlerinin azaltılmasını önleyerek vs. işsizlere destek olmasını savunuyoruz. Devletin emek yoğun ve kamu yararı güden endüstrilere para akıtması için baskı yapmalıyız. Yerel makamlar tarafından doğrudan istihdam kullanan bir ev yapım programı istiyoruz.

Kadın Hakları

Sendikalara kadınların katılmasının ve seçilmesinin cesaretlendirilmesine gerektiğine inanıyoruz. Sendika komitelerinde kadınlar için “rezerve yerler” oluşturulmasına karşıyız, çünkü bu anti-demokratik olmanın ve sembolik olmaktan öteye gitmemenin yanı sıra gerçek sorunla yüzleşmeyi engellemektedir: Sendikaların kadın sorunlarını ciddi şekilde ele almalarının gerekliliği.

Cinsiyet, yaş, tam zamanlı ya da yarı zamanlı çalışma gibi farklara bakılmadan tüm üyelerin sendikalarda eşit hak ve avantajlardan yararlanmasını istiyoruz.

Altı aylık ücretli ebeveyn iznini destekliyoruz. Bu iznin patronlar tarafından emekçilerin maaşla alakalı ödeneklerinin ellerinden alınılmak için kullanılmasına karşıyız.

Kadınların sendika toplantılarına katılmalarını sağlamak için sendikalar çocuk bakımı hizmeti sağlamalı.

Kadınların ev dışında çalışmalarını sağlamak için patronlar tarafından kullanan emekçilerin denetiminde çocuk bakımı hizmeti sağlanmalıdır.

Çocuklu emekçiler tarafından desteklendiğinde esnek zamanlı düzenlemelerden yanayız. Sendikaların kadınların gebelikten korunma ve kürtaj dahil üreme yetilerine sahip çıkma hakkını savunmalarını ve bu amaca yönelik kampanyalara maddi ve manevi destek sağlamalarını amaçlıyoruz.

Sendikaların, gey ve lezbiyen emekçilerin haklarını diğer emekçiler ya da patron tarafından tacizine ve ayrımcılığına karşı koruması gerekir.

Sendikal Demokrasi

Sadece makamlardaki insanların değil, tam zamanlı memurların görevlerinin de değişmesi için mücadele ediyoruz. Karar alma güçleri tabana geri verilmelidir. Tam zamanlı memurların sayısı mutlak asgari değere çekilmelidir. Memurlar sıradan bir aştan fazlasını kazanmamalı ve belli bir zamandan sonra görevlerinden alınarak normal işlerine dönmelidirler. Tüm makamlar seçimle göreve gelir, geri çağrılabilir ve tabana karşı sorumlu hale getirilmelidir. Nihai hedefimiz sendikaların devrimci sendikacılığın perspektiflerine uygun olarak yeniden yapılandırılmalarıdır.

Mümkünse çalışma saatlerinde düzenli şube ve işyeri toplantılarını savunuyoruz.

Tüm komitelere, konferans delegasyonlarına ve ulusal bürolara tabandan emir alma ve geri çağrılmaya bağlı olarak seçimle görev verilmesinden yanayız.

Tüm grevler sendika ilkeleriyle çelişmedikleri sürece yasal olarak tanınmalıdır. Yüksek maaşlar, daha iyi koşullar, sendikal haklar ya da emekçi sınıfın çıkarlarından yana olan her talep ve çatışma desteklenmelidir.

Tüm sendika toplantılarının kayıtlarının yayınlanmasını istiyoruz.

Eğer devrimciler büyük, hatta küçük bir sendikada bile ulusal büroda seçimle bir makam kazanırlarsa bu desteği sadece bir seçimi kazanmak için kullanmamalıdırlar. Bunun yerine bu desteği sendika yapısını iktidarı tabana geri verecek ve memurları karar vericiler değil yöneticiler ve kaynak sorumluları haline getirecek şekilde temelden değiştirmek için kullanmalıdırlar.

Anarşistlerin Dayanışma Çalışması

Dayanışmanın gerekliliğini bildiğimiz için anarşist örgüt kaynakları derecesinde mücadele içersindeki emekçilere yardım etmelidir. Fakat bu dayanışma çalışmasını emekçiler İLE yaparız, onlar İÇİN değil. “Bir hizmet sağlamayı” değil, grevcilerin öz-eylemini güçlendirmeyi amaçlıyoruz. Onların sendikayı maddi yardım için zorlamalarını teşvik eder ve sadece bu gerçekleşmediğinde el ilanları vs. sağlarız. Dayanışma eylemleri için bağlantılar, finansal kaynak toplanması ve mücadelenin duyurulmasına yardımcı oluruz.

Bir grevdeki doğrudan amacımız zaferdir. Fakat bu tek amacımız değildir. Anarşist militanlar olarak kendi fikirlerimizi yaymayı ve örgütümüz için insanları kazanmayı hedefleriz.

Özet

(1) Sendikaları savunuyoruz, destekliyoruz ve onlar içersinde çalışıyoruz. Sendikacılıkta devrimci sınıf mücadelesi tavrından yanayız.

(2) Sendikaların üyelerinin koşullarını korumalarını ve geliştirmelerini engelleyen sendika bürokrasisinin ve reformist fikirlerin varlığına karşıyız.

(3) Sendikaların patronların egemenliğini gizleyen ve sendikaların gücünü azaltan sendikalar, patronlar ve devlet arasındaki “toplumsal ortaklık” entrikalarından çekilmesini destekliyoruz.

(4) Sendikaların tüm parlamenter partilerden tamamen bağımsız olmasını savunuyoruz.

(5) Sendikaların kapitalizmi yıkma ve anarşist bir toplumun temellerini oluşturma kapasiteleri vardır, fakat bunun gerçekleşebilmesi için azami sendika demokrasisinin ve var olan sendikaların tabanında anarşist fikirlerin öncülüğünün sağlanması gerekir.

(6) Sendikaların devrimcileştirilmesinin önkoşulu ideolojik ve taktik birliğe dayanan ve anarşist fikirleri yaymayı amaçlayan bir anarşist örgütün kurulmasıdır.

(7) Faaliyetlerimizi sadece sendikalarla sınırlandırmayız; emekçi sınıfın tamamında örgütlenmeye çalışırız. Sadece zaten sendikalarda olan emekçilere odaklanmayız; tüm emekçi sınıfı bir büyük sendikada örgütlemeye gayret ederiz.

Notlar
1. Mahno, Arşinov v. d. [1926] , Özgürlükçü Komünistlerin Örgütsel Platformu, Emekçi Dayanışması Hareketi tarafından yeniden basımı, İrlanda, s. 14-16; R. Rocker [1948] , Anarşizm ve Anarko-sendikalizm; A. Berkman [1989] , Komünist Anarşizm Nedir?, Phoenix Pres, Londra, s. 3, 5-6, 72-74; A. Berkman, (1964), Anarşizmin ABC’si, Freedom Pres, Londra, s. 50.
2. “Her sınıf zamanına göre devrimci olabilir, fakat sadece üretici bir sınıf doğası gereği özgürlükçüdür, çünkü sömürmeye ihtiyaç duymaz. ” (A. Meltzer, Anarşizm: Lehine ve Aleyhine Savlar, s. 14-15)
3. bkz. A. Berkman [1989] , Komünist Anarşizm Nedir?, Phoenix Pres, Londra, Bölüm 12; R. Rocker [1948] , Anarşizm ve Anarko-sendikalizm.
4. Rockerbenzer bir noktaya temas ediyordu: “Emekçi sadece toplumsal servetin yaratıcısı ve üreticisi olarak gücünün farkına varır” (1948: 371).
5. Berkman, (1989), pp63-4.
6. Patronların 1980’lerde İngiliz sendikalarına saldırısı üzerine bir tartışma için bkz. H. Pelling, (1992), Britanya Sendikacılığının Tarihi, Penguin Boks, Bölüm 15. Amerikan sendikaları için, M. Davis, (1986), Amerika Rüyasının Tutsakları: ABD İşçi Sınıfının Tarihinde Siyaset ve Ekonomi, Verso, Londra.
7. M. Breitbart, (1979), “İspanyol Anarşizmi: Bir Giriş” Antipode: A Radical Journal Of Geography içersinde, 10 (3) & 11 (1), s. 65. Bu iyi bir makaledir, fakat yazarın şu varsayımı yüzünden ciddi şekilde sorunludur: “İspanya, 20. yüzyılda anarşist-komünizmin ve anarko-sendikalizmin devrimci teori ve pratikler olarak geniş biçimde benimsendiği tek ülkedir” (s. 60). Anarşizm 20. yüzyılda pek çok ülkede devrimci solda ve sendika hareketlerinde başat etkiye sahip olmuştur. Örneğin İspanya, Portekiz, Brezilya, Arjantin, Fransa, Meksika, Uruguay, Çin. Diğerlerinde güçlü bir sol ve sendika akımı yaratmıştır: İtalya, İngiltere, ABD, Japonya, Almanya, Bulgaristan, Avustralya.
8. Güney Afrika solunun kapitalizmle uyuma yönelmesine eleştirel bir bakış için Harris, L. , (1993), “Güney Afrika’nın Sosyal ve Ekonomik Dönüşümü: “Orta Yol Yok”tan “Alternatif Yok”a” Review of African Political Economy, no. 57. Sendikaların patronlar ve devletle işbirliğini meşrulaştıran savların bir örneği için Joffe, A. , Maller, J. and E. Webster, (1993), “Güney Afrika’nın Sanayileşmesi: Emeğin karşısındaki Meydan Okuma”, History Workshop and Sociology of Work Unit Symposium. University of the Witwatersrand.
9. Sendika bürokrasisinin artan gücü hakkında bir tartışma için D. Collins, (Temmuz 1994), “İşçi Denetimi” South African Labour Bulletin içersinde, 18 (3); D. Keet, (Mayıs/Haziran 1992), “Şube Temsilcileri ve İşçi Denetimi” South African Labour Bulletin, 16 (5); B. Marie, (Mayıs/Haziran 1992), “COSATU krizde” South African Labour Bulletin,16 (5).
10. Bu sorun hakkında bir tartışma için S. Buhlungu, (Temmuz 1994), “Büyük Beyin Göçü” South African Labour Bulletin, 18 (3).
11. Sendika bürokrasisi hakkında bkz. Berkman (1989). s. 64-5.
12. Korporatist ve üçlü düzenlemelerin sendikalar için yarattığı sorunların bir özeti için B. Vally, (1992), Bir Sosyal Sözleşme: İleri Doğru Mu?, Taj Printers. s. 46-67.
13. Bu fikrin basit anlatımları: R. Rocker [1948] , Anarşizm ve Anarko-sendikalizm; A. Berkman (1964), Anarşizmin ABC’si, Freedom Pres, Londra, Bölüm 10-14.
14. Devrimci sendikacılığın tanıtımları için Rocker, (1948), s. 363-70, 381-6; W. Thorpe, (1989), Emekçilerin Kendileri: Devrimci Sendikacılık ve Uluslar arası Emek 1913-23, Kulwer Academic Pubs (Dordrecht, Boston, Londra) & International Institute of Social History (Amsterdam); M. van der Linden and W. Thorpe (eds. ), (1990), Devrimci Sendikacılık: Uluslararası Bir Perspektif, Scolar Press (İngiltere). Bu tarihçeler eksik odaklanma ve ara sıra anarko-sendikalizm ile reformist/revizyonist sendikacılık biçimleri (bazen “katıksız” sendikacılık olarak adlandırılan) arasıda kesin bir çizgi çekememelerinden dolayı sorunludur. Uluslararası Emekçiler Birliği’nin başarılı bir tarihi için P. Avrich, 1984, Haymarket Trajedisi, Princeton University.
15. bkz. E. Conlon, (1993), İspanyol Devrimi: Eylemde Anarşizm, Emekçi Dayanışması Hareketi, Dublin; D. Guerin, (1971), Anarşizm: Teoriden Pratiğe, Monthly Review Press. s. 114-143; Doğrudan Eylem Hareketi, Eylemde Anarşizm: İspanyol Devrimi, Aldgate Pres, Londra. Ayrıca Breitbart (1979).
16. Bu bölümün temelleri için Rocker (1948), s. 370-81. Ayrıca Berkman, (1964), özellikle Bölüm 10; G. P. Maximov, (1985), Anarko-sendikalizmin Programı, Monty Miller Press. Avustralya.
17. Örneğin İspanyol CNT’sinin üretim araçlarının ele geçirilmesinin otomatik olarak “boğularak ölecek olan burjuva devletin tasfiyesine” sebep olacağını savunduğu kaydedilmiştir (D. Guerin, (1971), s. 128)
18. Anarşistlerin var olan sendikalarla nasıl ilişkiler kurması gerektiği tarihsel olarak tartışmalı bir konu olmuştur. Bkz. P. S. Foner, (1965), “’İçeriden Delme’ Tartışması”, Dünya Sanayi İşçileri (IWW), 1905-17 içersinde (International Pubs, New York, bölüm18) ve William Z. Foster, (1936), Bryan’dan Stalin’e (Lawrence and Wishart, Londra). Bu sorunun ABD Anarko-sendikalistlerini nasıl böldüğü hakkında bir metin için Foster (1936) [Bu metnin yazarı sonradan bir Marksist olmuştur; okuyucunun bunu aklında bulundurması yararlı olur.
19. Haymarket/Chicago anarşistleri için bkz. P. Avrich, (1984), Haymarket Trajedisi, Princeton. Özellikle s. 72-3 ve John R. Commons v. d. (1918), ABD Emek Tarihi, cilt 2, New York, s. 290-300. FORA üstüne bkz. R. Munck v. d. (1987), Arjantin: Anarşizmden Peronizme, Zed Books. Londra ve New Jersey, bölüm 4-6. CGT hakkında bkz. Thorpe, (1989), bölüm 1 ve Foner, (1965), s. 417. Solidaridad Obrera hakında bkz. Thorpe, (1989), bölüm 1 ve M. Bookchin, (1977), İspanyol Anarşistleri: Kahramanlık Yılları 1868-1936, Harper Colophon Boks, New York, Hagerstown, San Francisco, Londra, bölüm 7&8.
20. Bu alandaki ilginç inisiyatifler sendikaların enformel sektörü örgütlemeye başladıkları batı Afrika’da oluşuyor. Bkz. P. Horn, Şubat 1997, “Enformel Sektör: Batı Afrikalı kadınlar Örgütleniyor”, South African Labour Bulletin içinde, cilt. 21, no. 1.
21. Klasik anarşizmin geliştirdiği sendikalar, komünler ve bölgeler teorisi için bkz. Guerin, Daniel, (1970), Anarşizm: Teoriden Pratiğe, Monthly Review Press, New York ve Londra, bölüm 2, özellikle s. 56-60. Ayrıca G. P. Maximov, (1985), Anarko-sendikalizmin Programı, Monty Miller Press. Avustralya, s. 42-8. Bio-bölgesel boyutlar hakkında bir katkı için Purchase, Graham, (1991), Anarşist Örgütlenme: Öneriler ve Olanaklar, Black Rose ve Purchase, Graham, (1990), Anarşist Toplum ve Pratik Gerçekleştirilmesi, San Francisco, Sharp Press. Devrimin korunması hakkında bkz. Mahno v. d. , [1927] , s. 29-31; Berkman, (1964), bölüm14; Maximov, (1985), s. 49-55.
22. Yerelde anarşist örgütlenme için bkz. N. Rider, (1989), “Doğrudan Eylemin Pratiği: 1931 Barselona Kira Grevi” D. Goodway (ed. ), Anarşizm için: Tarih, Teori ve Pratik, Routledge, Londra ve New York. Mujeres Libres (Özgür Kadınlar: İspanya’daki anarşist kadın örgütü) hakkında M. A. Ackelsberg, (1993), “Devrim Modelleri: İspanya’da Kırdaki Kadınlar ve Anarşist Kolektifleştirme”, Journal of Peasant Studies, 20 (3); P. Carpena, (1986), “İspanya 1936: Özgür Kadınlar – Bir Feminist, Proleter ve Anarşist Hareket” M. Gadant (ed. ), Akdeniz Kadınlar, Zed Booksi Londra ve New Jersey; V. Ortiz, (1979), “Mujeres Libres: İspanyol İç Savaşı’nda Anarşist Kadınlar” Antipode: A Radical Journal Of Geography 10 (3) & 11 (1). İşyeri okulları ve kültürel merkezler için bkz. M. A. Acklesberg, (1985), “Devrim ve Mahalleler: İspanya İç Savaşı’nda seferberlik, de-politizasyon ve dönüşüm algısı” S. C. Bourque et al. (eds. ), Dönüşümdeki Kadınlar, Temple University Press, Philadelphia.
23. Mücadeleye ve toplumsal dönüşüme katılımın ve öz-eylemin (örneğin merkezsizleşmiş ve anti-bürokratik sendikalar yardımıyla) devrim için hazırlığın temeli olduğunu svunan bir görüş için bkz. M. A. Acklesberg, (1985), “Devrim ve Mahalleler: İspanya İç Savaşı’nda seferberlik, de-poltizasyon ve dönüşüm algısı” S. C. Bourque et al. (eds. ), Döüşümdeki Kadınlar, Temple University Press, Philadelphia.
24. ABD’li anarko-sendikalist örgüt Dünya Sanayi İşçileri’nin (IWW) propaganda çalışması üstüne kapsamlı bir tartışma için bkz. Foner, (1965), s. 147-157; Kuzey Amerika Sendikalist Birliği’nin propaganda çalışması için bkz. Foster, (1936), bölüm 6; İspanya’da emekçi merkezleri için bkz. Acklesberg (1985); İspanyol basının rakamları için bkz. Rocker (1948), p384.
25. Bookchin, (1977), p213.
26. Alıntı IWA’nın kuruluş kongresinde kabul ettiği Devrimci Sendikacılığın İlkelerinin İlanı metnindendir. Bkz. Thorpe, (1989), Appendix D.

İngilizce Orijinali:

Related Link: http://www.zabalaza.net/in_depth_analysis/pam_unions.htm
This page can be viewed in
English Italiano Deutsch
© 2005-2024 Anarkismo.net. Unless otherwise stated by the author, all content is free for non-commercial reuse, reprint, and rebroadcast, on the net and elsewhere. Opinions are those of the contributors and are not necessarily endorsed by Anarkismo.net. [ Disclaimer | Privacy ]