user preferences

New Events

Yunanistan / Türkiye / Kıbrıs

no event posted in the last week

Sinan Çiftyürek ile Kürt Sorunu ve Komünistler üstüne Söyleşi

category yunanistan / türkiye / kıbrıs | the left | interview author Tuesday September 18, 2007 06:34author by José Antonio Gutiérrez D. Report this post to the editors

Mayıs'ta devrimci bir Kürt grubu olan Mezopotamya Sosyalist Partisi’nin sözcüsü Sinan Çiftyürek ile görüşme şansım oldu. Bizden farklı bir siyasal akımdan gelse de söyleşi bizce devrimci hareket içersindeki herkesin faydalanabileceği ilginç noktalar içeriyor. Sinan Çiftyürek açık bir zihin ve eleştirel bir ruhla Kürt mücadelesi ve emperyalizm üstüne konuşuyor.
kurdistan_1.jpg

1. Öncelikle günümüzde Kürt kurtuluş mücadelesinin durumu nedir?

Sinan Çiftyürek: 1. Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin geçmişte anti-emperyalist, anti-sömürgeci niteliği bulunuyordu. Kürdistan’ın en büyük parçası olan Kuzey Kürdistan da ise ulusal kurtuluş hareketinin sosyalist kimliği belirgindi. Tüm parti ve örgütler Marksizm, Leninizm iddiasındaydılar. Ancak SSCB ve sosyalist sistemin yıkılmasıyla birlikte başta Kuzey Kürdistan olmak üzere, sosyalizmi savunan örgütler, bu savunudan hızla koptular. Sadece sosyalizm hedefinden uzaklaşmadılar anti-emperyalist hedeften de vazgeçtiler. Günümüzde komünistler hariç Kürt ulusal kurtuluş hareketi kendini anti-sömürgeci hedefle sınırladı. Dolaysıyla da emperyalizmi hedeflemeyen bir ulusallık sorunlarla yüklüdür. Kürt ulusal kurtuluş hareketi bu sorunları yoğun yaşıyor.

2. Türkiye’de baskıda bir artış yaşandığını gördük. Sizce AKP hükümeti ve AB görüşmeleri bu baskının düzeyini azaltmada bir rol oynayabilir mi?

Sinan Çiftyürek: Kürt halkına dönük baskı ve operasyonlarda bir artış var ve bu önümüzdeki süreçte daha da artma eğiliminde. Çünkü Türkiye şoven rejimi, son yıllarda Kürt halkını, açık bir tutumla dışlayan, ötekileştiren ve hedef tahtası haline getiren bir siyaset izliyor. Bunu devletin en yetkili sorumluları aracılığıyla ve açıkça sürdürüyor. Örneğin Türk ordusunun en tepedeki yöneticisi olarak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt: “Ne mutlu Türk’üm demeyen herkes Türkiye Cumhuriyetinin düşmanıdır. Öyle de kalacaktır” hatta “Bir gerilla on köylünün lojistik desteği olamazsa barınamaz” ve devamla “İmam, muhtar gerillaya lojistik destek sağlıyor” diyerek Kürt halkını açıkça ve topyekûn hedef alıyorsa önümüzdeki sürçte Kürt halkına dönük saldırılar artacak demektir. Bu süreçte, yeniden tek başına iktidar olan AKP ya da AB süreci baskıları hafifleten bir rol oynayamaz. Ayrıca AB’nin birden fazla kendi Kürtleri vardır. Kuzey İrlanda, Bask, Katalonya vb. . . AKP, sorun Kürt ulusal özgürlük mücadelesine karşı tutuma gelince ordudan farklı düşünmez. Güney Kürdistan’a operasyona sıcak bakmadıysa, bu hem seçim yatırımı gereğiydi hem de zaten orduda operasyona kesin karar vermediği içindi.

3. Türkiye devleti, Irak Kürdistanı’nın bağımsız bir varlık olarak hareket etmesini nasıl karşıladı?

Sinan Çiftyürek: Güney Kürdistan halen Irak’tan bağımsız hareket etmiyor. Çünkü bağımsız devlet değildir. Şu an Irak federal yapısı içerisinde Kürt Federe Devleti olarak bulunuyor.
Türkiye bırakalım bağımsız bir Kürt devletine federal bir Kürt yapılanmasını bile kabullenemiyor. Sürekli “saldırırım” diye tehdit ediyor. Türkiye devleti son yıllarda kendine dönük en büyük tehdit olarak Güneyli Kürt Federe Devleti’ni görüyor. Çünkü Güney parçasındaki Kürt oluşumunun kuzeydeki Kürt ulusal mücadelesini tetiklediği ve işini zora soktuğunu düşünüyor.

4. Kürt bağımsızlığına karşı ana argümanlardan biri önümüzde AB üyeliği varken karalarla çevirili bir Kürdistan’ın tercih edilebilir olmadığıydı. Bugünkü petrol zengini fiili Kürt devleti bu bakış açısını nasıl etkiliyor?

Sinan Çiftyürek: AB üyeliği sorunu sadece Kuzey Kürdistan (Türkiye parçası) için geçerlidir. Kaldı ki Türkiye’nin AB’ye tam üye olup olmayacağı halen ciddi tartışmalara konudur. Olmak kadar olmamak da bir seçenektir. AB süreci yüz yıldır devletten sopa yiyen Kürt halkı için “belki açık baskılar hafifleyebilir” diye kimi beklentiler yaratıyor. Ama giderek bu beklentiler de zayıflıyor. Kuzey parçasındaki ulusal hareketin ağırlıklı eğiliminin bağımsızlık yerine federasyon vb. olması yeni değildir ve AB süreciyle direk bağlantısı da yoktur, kökleri 1970’lere dayanır. Güneydeki Kürt Federe Devleti, bağımsız bir devlet haline gelir mi, gelirse bunun Kuzey parçası üzerinde etkisi ne olur? Bu sorulara bugünden kesin yanıt vermek zordur. Fakat inandığım bir şeyi belirtmem gerekir: Güney Kürdistan Kuzeyi etkiler ama taşıyamaz! Etkileyip taşıma kapasitesine en fazla sahip olan Kuzeydir ki Kuzey’in bile bunu başarıp başaramayacağı kesin söylenemez. Bir ulustan birden fazla devletin çıktığının birçok örneği vardır. Kürtlerde de birden fazla devlet çıkabilir.

5. ABD’nin ve Kürt halkının çıkarlarının bazı noktalarda paralel olduğunu ifade ettiniz ve pek çok insan da Kürtleri işbirlikçi olarak tanımlıyor. Sizce bu çıkar paralelliği ne kadar sürecektir? Kürt sorununun “Teröre Karşı Savaş”ta ve Bush’un Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP) oynadığı rol nedir?

Sinan Çiftyürek: Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: emperyalizmin dostu-düşmanı yoktur çıkarları vardır. Çıkarlarına göre dostu da düşmanı da değişkenlik gösterir. ABD ya da İngiltere’nin bu gün dostu olan bir devlet, bir ulus yarın düşmanı olabilir.
ABD 21. yüzyılda kendi ülkesinde ayakta durabilmek için Avrasya üzerinde egemenlik kurmak istiyordu. Bunu 1990’lı yılların başında uzun soluklu bir strateji haline getirdi. İngiliz jeopolitik bilimci Sir Harold Mackinder ta 1904 yılında “Avrasya’ya hükmeden dünyaya hükmeder” demişti. Ve ABD’li strateji uzmanı Brzezinski ise “Büyük Satranç Tahtası” adlı kitabında ABD için “21. yüzyılda en önemli stratejik ödülün Avrasya üzerinde kontrol tesis etmek” olduğunu belirtir. Uzatmak istemiyorum. Bu saptamalar ABD’nin 21. yy Avrasya stratejisinin temelini oluşturur.
ABD öncelikle Rusya ve ardından Çin’i kuşatıp etkisizleştirmek istiyordu. Avrasya’yı denetlemek bu iki devleti etkisizleştirmekten geçtiğini ABD biliyordu. Avrasya stratejisinin amacı belli ve bu amaçla önce Afganistan, sonra Irak işgal edildi.
ABD Avrasya stratejisini belirlerken, Ortadoğu’nun Kalbinde yer alan Kürdistan ulusal kurtuluş hareketine de yer verdi. Dört devlet tarafından yüz yıldır aralıksız dövülen ve devlet kurma özlemi içindeki Kürt halkı ile işbirliğine yönelme önce ABD’den gelmiş ve karşılığını bulmuştur.
Kürtler, esas olarak da Güneyli (Irak) Kürtler, “dinsize karşı imansıza sığınma” misali Saddam diktatörlüğüne karşı ABD’ye sığındılar, işbirliğine yöneldiler. Bu işbirliğinin uzun sürüp sürmeyeceği, bölgedeki, özellikle de Irak’taki gelişmelere bağlıdır. Bu işbirliğinin kalıcı olacağını düşünmüyorum, fakat kısa sürede sona ereceğini düşünmek de yanlış olur.
Kürt ulusal hareketi, Kürtler Ortadoğu’da önemli bir dinamiği barındırıyorlar. Ya devrimci hareket bu 40 milyonluk potansiyeli, halkların ve devrimci değişimin yararına değerlendirir ya da emperyalizm, halkları böl-parçala-yönet siyasetinin ve Asya’da egemenlik kurma hedefinin, bir parçası olarak Kürt ulusal potansiyelini kullanacaktır.

6. Bölgesel düzlemde Kürt halkının temel öncelikleri sizce nelerdir?

Sinan Çiftyürek: Bu sorunun yanıtı Kürtlerin sosyolojik yapısı başta olmak üzere ayrıntılı ve uzun yanıtları gerektirir. Buna bir röportajın sınırları içinde yanıt vermek mümkün değildir. Şu kadarını belirtebilirim: Kürt halkı, Arap, Ermeni, Asurî halklar gibi Mezopotamya’nın (Verimli Hilal‘in) yerleşik halklarından biridir. Yine Kürt halkı ve Kürt halkının oluşumunda karşılıklı etkileşim sürecinde bulunan halklar, topluluklar Mezopotamya uygarlığının yaratıcı dinamiklerinden biridir. Özellikle Hurriler, Doğu ile batı arasında kültürel köprü işlevleri nedeniyle tarihsel bir yere sahipler. Mezopotamya kültürünün Hitit, Filistin ve Fenike kültürleriyle etkileşim içerisinde oluşmasına ve Yunan ile Batı Avrupa‘ya taşınmasında önemli rol oynadılar.

7. Bugün Ortadoğu’da bir dizi hareket emperyalizme ve ABD hegemonyasına karşı savaştığını söylüyor. Bölgede emperyalizme karşı mücadeleleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sinan Çiftyürek: Bölgede emperyalizme karşı mücadele bugünkü süreçte birçok açıdan sorunludur. Tam anlamıyla “at iziyle it izi birbirine karışmış“tır. Bunun ayıklanması ancak ve ancak dipten gelen yeni bir devrimci başkaldırıyla mümkündür. Sorunludur; çünkü ABD soğuk savaş yıllarında komünizmin sıcak denizlere inmesini engellemek için Pakistan, İran, Türkiye, Mısır hattında ördüğü “Yeşil Kuşak” gereği birçok İslami örgüt CIA’nın desteği ve yönlendirilmesiyle kurulup geliştiler. Bugün bunları ABD karşıtı cephede görüyoruz (!)
Sorunludur; çünkü sırf ABD kendilerine yeni Irak yönetiminde yer vermedi diye silaha sarılan Saddam rejiminin militarist güçleri de ABD karşıtı cephede yer aldılar(!). Sorunludur; çünkü bugün bölgede 20. yüzyılın Cemal Abdulnasır’ların, Musaddık’ların, Hafız Esad’ların antiemperyalist milliyetçi hareketleri yoktur.
Sorunludur; çünkü bölge komünist hareketi zayıftır. Zaten ABD‘de bu siyasal iklimde Irak’a müdahale imkanı gördü. Elbette tanklarla dünyanın hiç bir yerinde demokrasi ve istikrar getirilememiştir, Irak’a da getirilemeyecektir. Ama belirttiğim nedenlerle emperyalizme karşı mücadele sorunludur. Bu sorunun köklü aşılması; işçi sınıfının, ezilen halkların emperyalizme karşı olduğu kadar kapitalizmi de hedef alan mücadelenin yeniden gelip güçlenmesine bağlıdır.

8. Uluslararası kapitalizm ve emperyalizmde gözlemlediğiniz ana özellikler veya değişiklikler nelerdir? Bu bölgedeki ve Kürdistan’daki mücadeleyi nasıl etkilemektedir?

Sinan Çiftyürek: Değerli Yoldaş, bu soruyu yanıtlamam için en azından küçük bir broşür yazmam gerekir. Bu soruyu ayrıntılı yanıtlayan yeni bir manifesto hazırladık ve üzerinde sürdürdüğümüz tartışmaları sonuçlandırmak üzereyiz. 15-20 gün sonra manifesto son şeklini almış olacak. İngilizceye de çevirip siz ve dünya komünist hareketine ileteceğiz. Bunları belirttikten sonra bir kaç cümle ile şunları belirteyim:
Birincisi; Lenin’in emperyalizm tahlili ana hatları ile geçerliliğini koruyor, ancak kimi yeni gelişmeler de var ve bunları da göz önünde bulundurmak zorundayız. İmparatorluk tezinin çok kısa sürede yaşam tarafından çürütüldüğü inancındayım.
İkincisi; küreselleşmenin yeni olmadığına inanıyorum. Kökleri çok eskilere dayanır. Marks’ın “Tarih kapitalizmle birlikte dünya tarihi haline geldi” belirlemesi bu açıdan çok şeyi izah ediyor. Kapitalist küreselleşme, sosyalist sistem yıkılınca yani son on beş yirmi yılda hızlandırıldı.
Üçüncüsü, kapitalizm artık sadece tarihsel açıdan değil aynı süreçte doğal (fiziksel) sınırları açısından da yolun sonuna hızla ilerliyor. Küremizin doğal kaynakları kapitalist tüketim kültürünü taşıyamıyor. Aman tanrım(!) ya bir de Çin, Hindistan başta olmak üzere, Asya kıtası ABD ve AB düzeyinde kapitalist tüketim kültürüne derinlemesine çözülürse, bu küremizin sonu olur. Yani, insanlığın kapitalizmi tarihin çöplüğüne göndermesi için acele etmesi gerekiyor, yoksa kapitalizm insanlığı ve yerküreyi yok oluşa sürüklüyor.
Kapitalizm, mülkiyeti kutsayıp tanrı katına çıkarttı ama aynı süreçte insanlığın büyük kısmını mülkiyetten kopartarak mülksüzleştirdi.
Kapitalizm, iktisadi çalışmayı araç olmaktan çıkartıp amaç haline getirerek kutsallaştırdı, ama aynı kapitalizm teknolojiyi de arkalayarak ücretli emeği çalışmadan kopartıyor. Kısacası kapitalizm, insana ait olan her şeyi metalaştırıyor, toplumsal olan her şeyi ticarileştiriyor ve bütün doğa ile insanı piyasanın noteri haline getiriyor. Eğer üretim ile tüketim bir döngünün ayrılmaz iki unsuru olmasaydı yani geniş halk kitleleri kapitalizm için tüketim dinamiği olmasaydı; kapitaliz arktık insanı, sömürmeye bile değer görmeyecek(!).

9. Ulusal kurtuluş hareketlerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Sinan Çiftyürek: Dünya’da klasik ulusal kurtuluş hareketleri 20. yüzyılın sonuna gelindiğinde artık belirleyici olarak aşıldılar. Klasik sömürgeciliğin yıkılmasıyla birlikte dün dünyada 40 civarında olan devlet sayısı bugün 200‘ü geçmesi yani herkesin kendi bahçesinin etrafını ulusal çitlerle çevirip ulusal bayrağını dikmesi gibi gelişmeler, ulusal bağımsızlık mücadelelerinin belirleyici olarak aşıldığına işaret eder. Geriye halen az sayıda çözümleşmemiş ulusal kurtuluş hareketleri var. Kısacası Asya, Afrika, Amerika biçimsel olarak ulusal bağımsızlığına ulaştı, ama bu süreçte emperyalizm kapıdan kovulurken bacadan geri döndü. Dünyada 200’ü aşkın devlet var ancak emperyalizmden bağımsız davranabilen az sayıda devlet bulunuyor. Dünden farklı olarak Asya, Afrika ve Latin Amerika’da klasik sömürgeciliğin tasfiyesi ile birlikte, emperyalizmle ezilen, sömürülen halklar arasındaki çelişki de değişime uğramıştır. Çelişkinin çıplak politik yönü zayıflarken; ekonomik, sosyal ve kültürel içeriğiyle toplumsal-sınıfsal yönü ön plana çıkmıştır. 20. yüzyıl Asya, Afrika Latin Amerika ulusal kurtuluş hareketlerinde devrimin belirleyici hedefi (niteliği) olan ulusal bağımsızlıktı. Bu 21. yüzyılda yerini ekonomik olarak da bağımsızlığı hedefleyen toplumsal devrimlere bırakmıştır. Kısacası; Asya, Afrika, L. Amerika emperyalizme ve de artık kapitalizme karşı yeni bir devrime hazırlanıyor. Dipten gelen dalga bunun ilk verilerini bize sunuyor.

10. Son birkaç on yılda bir dizi yenilgi ve dönüşüm yaşayan sol politikanın sizce geleceği nedir? Önümüze çıkacak görevleri ne tür bir hareket ve örgütün başarılı şekilde üstlenebileceğini düşünüyorsunuz? Merkeziyetçiliğin ve teokratik örgütlenme anlayışının eleştirisinden bahsettiğinizi hatırlıyorum ve bunun önemli olduğunu düşünüyorum.

Sinan Çiftyürek: Tarihin yeniden bir yön arayışında olduğuna inanmıyorum. Başka bir ifade ile özgürlük ve sosyalizm dinamikleri tarihe yeniden yön ve içerik katmanın kavgasını geliştiriyorlar. Bu kavga 20. yüzyıla oranla daha derin daha çaplı şekilleniyor. Tıpkı 20. yüzyılın devrimci dalgasını taşıyan dinamiklerin nasıl ki 19. yüzyıla göre daha çaplı ve daha derin şekillendi ise 21. yy devrim dinamiği de 20. yüzyıla oranla hem nicel hem de nitel olarak köklü şekilleniyor, gelişiyor. Bundan kuşkum yok. İnsanlık ve özelde ezilen, sömürülen halklar 21. yüzyılda kapitalizmle nihai hesaplaşmaya hazırlanıyorlar. 21. yüzyıl başındayız, günümüz komünist ve genel olarak devrimci dinamikleri öncelikle 20. yüzyıl devrimci hareketinin gölgesinden kurtulmalıdırlar. Tarihte her zaman kopuş ile süreklilik yan yana, iç içe gelişmiştir. Her kopuş aynı zamanda geçmişle gelecek arasında köprü olarak sürekliliği de içermiştir. Lenin 20. yüzyıl başında kopuş ile sürekliliği başarıyla uygulayabilen bir siyaset dehasıydı. Lenin; Marksizm’i ve 19. yüzyıl deneyimini aynen tekrarlamadı, değişen dünya ve ülke koşullarında Marksizm’e katkı sunarak yeniden üretti. Günümüz dünya komünist hareketi de Marksizm’in ve Leninizm’in halen geçerli evrensel yönleri ile bilimsel sosyalizm kuramını, dahası 20. yüzyılın göğe akın eden devrimci ruhunu temel alarak sürekliliği; ancak 20. yüzyıla özgü politik program ile pratik mücadele tarzını ve önemlisi artık belirleyici yönüyle yeni bir sosyal demokrat harekete dönüşen eski komünist yapılarla yolunu ayırarak da kopuşu gerçekleştirilmelidir.
20. yy komünist örgütlenmesini anlıyor, kavrıyor ama bugün aynen tekrarlanmaması gerektiğine inanıyoruz.
20. yüzyılda disiplin ile özgürlük ilişkisi, disiplin içerisinde özgürlük olarak kuruldu. Anca özgürlük disiplinin sınırlarını içerisinde yaşam alanı bulamadı. 20. yy parti örgütlenmesinde disiplin dışsaldı, bunu 21. yüzyılda sürdüremeyiz. Biz bugün yani 2000’li yıllarda özgürlük içinde disiplini esas alıyoruz, almayı hedefliyoruz. Bununla disiplini içsel bir olgu haline getirmek istiyoruz.
20. yüzyıl parti yapısında demokratik merkeziyetçilikte belirleyici olan hep merkeziyetçi yön oldu. Dolaysıyla demokrasi örgüt yapısında sürekli küçüldü giderek yaşam alanı bulamadı. Bugün demokrasi ile merkeziyetçilik ilişkisi ya da dengesi demokrasi esas alınarak kurulmalı diyoruz.
20. yy devrimci, komünist örgütlerinde, süreç içerisinde merkez tanrı genel sekreter ise peygamber katına çıkarıldı. Koca bir partide merkez komitesi hatta salt genel sekreter sol çizgiye ya da sağ oportünizmine yöneldiğinde parti tabanı (yani gövde) da o yönde gidiyordu.
Kısacası biz Kürdistan komünistleri olarak merkez değil gövde belirleyici bir örgüt/parti yapısını hedefliyoruz. İdeolojik, felsefi politik güç, enerji esas örgütün gövdesinde yoğunlaşmalıdır. Ve yine nihai karar mekanizması esas gövde olmalıdır diyoruz. Özetle buna gövdede güçlü parti ya da örgüt diyoruz.

Yoldaşlara selamlar, başarılar…
Sinan Çiftyürek
Ağustos 2007
Antep

This page can be viewed in
English Italiano Deutsch
© 2005-2024 Anarkismo.net. Unless otherwise stated by the author, all content is free for non-commercial reuse, reprint, and rebroadcast, on the net and elsewhere. Opinions are those of the contributors and are not necessarily endorsed by Anarkismo.net. [ Disclaimer | Privacy ]