user preferences

Güçlü ve Zayıf Noktalarıyla Sendikalizm

category uluslararası | workplace struggles | opinion/analysis author Thursday October 30, 2008 22:08author by Alan MacSimoin - WSMauthor email miasnikov at gmail dot com Report this post to the editors

Kara Kızıl Notlar dergisinin 4 nolu Aralık-Ocak-Şubat 2005/6 sayısında yayımlandı.
Bu makale ilk olarak Workers Solidarity Movement'in (İşçilerin Dayanışma Hareketi, WSM) teorik yayın organı Red&Black Revolution'ın 1. sayısında 1995 yılında, Dublin İşçi Sendikaları Konseyi delegesi Alan MacSimoin imzasıyla yayınlanmıştır. Aşağıdaki çeviri WSM’nin internet sitesinde bulunan B.K. tarafından yapılmış çevirinin üzerinde pek az oynanmış halidir.

Sendikalizm, bugün liberter hareket içindeki en güçlü eğilimi oluşturuyor. Sendikalizm, büyük isçi sendikaları kurdu, önemli mücadelelere öncülük etti, pek çok ülkede anarşizme popüler ifadesini kazandırdı. Sendikalizmi anarşist-komünist bir bakış açısından değerlendirebilmek için, onun kökenlerine, temel ilkelerine ve tarihsel deneyimine bakmak zorundayız.

Modern sosyalist hareket 1860'larda biçimlenmeye başladı. Yaygın olarak Birinci Enternasyonal adıyla bilinen Uluslararası Emekçiler Birliği, militan isçiler için giderek bir çekim merkezi haline geliyordu. Hareketin güç kazanmaya başlamasıyla birlikte, Marksistlerle anarşistler arasında sosyalizmin ne olduğu ve onun nasıl başarılacağı konusundaki ortak düşünceler ve fikir ayrılıkları netlik kazandı. Fikir ayrılıkları, nihai olarak, Marksistlerin hiç de demokratik olmayan yöntemlerle anarşistleri Enternasyonal'den ihraç etmelerine yol açtı.

Paris isçilerinin kentin kontrolünü kendi ellerine geçirmeleriyle, 1871 Paris Komunu olarak bilinen isçi deneyimi yaşandı. Komün nihai olarak yenilgiye uğratıldığında, 7.000 komüncü ya yaşamını yitirmiş, ya da idam edilmeyi bekler durumdaydı. Sola karşı estirilen terör rüzgârı tüm Avrupa’yı süpürdü. Anarşistler, bir ülkeden diğerine gitmek, yeraltına inmek zorunda kaldılar. Bu durum, hareketin hızla büyümesini tamamen durdurmadı. Patronların terörüne, grevci isçilerin ve ayaklanan köylülerin kurşunlanmasına ve anarşist hareket üzerindeki baskıya tepki olarak, hareket içindeki bir azınlık "eylemle propaganda" olarak bilinen silahlı bir kampanya başlattı ve bir dizi kral, kraliçe, aristokrat, yüksek düzey politikacı söz konusu eylemler sırasında öldürüldü.

Bu kampanyanın ardında yatan öfkenin nedenleri çok anlaşılır olmakla birlikte, bu eylemler isçi sınıfı kitlesi ile hareket arasındaki mesafenin daha da büyümesine yol açtı. Gizli faaliyet pek çok ülkede norm haline geldi. Kitle içinde faaliyet daha da güçleşti. Koltuk altında bomba saklı çılgın adam imgesi doğdu. Hareket, bu yoldan kayda değer kazanımlar elde edemiyordu.

20. yüzyıl başlarında, pek çok anarşist yeni bir yaklaşıma gereksinim duyulduğunun bilincindeydi. Bunlar, isçiler arasında açık ve kitlesel bir militan faaliyete geri dönülmesi çağrısında bulundular. Geliştirmiş oldukları yeni strateji sendikalizmdi.

Temel fikir

Sendikalizmin temel fikirleri, tüm isçilerin 'tek ve büyük bir sendika' içinde örgütlenmeleri, kontrolün tabanı oluşturan isçilerin elinde olması, denetlenmesi olanaksız profesyonel sendikacılardan oluşan bir bürokrasinin yaratılmasına yönelik her turlu girişime karşı çıkılması önermeleri etrafında biçimlenir. Sendikalistler, diğer sendikal anlayışlardan farklı olarak, sendikanın yalnızca patronlara karşı reformlar kazanılması için değil, fakat ayrıca kapitalist sistemin yıkılması için de kullanılabileceğine inanırlar. İsçilerin pek çoğunun devrimci olmamasının sebebinin, diğer sendikalardaki örgütsel yapılanmanın tabanın inisiyatif göstermesine olanak tanımaması olduğunu savunrlar. Bunların alternatif olarak ileri sürdükleri tez, tüm isçilerin, devrimci bir genel greve hazırlık içinde 'tek ve büyük bir sendika'da örgütlenmeleridir.

Sendikalistler, 1922 yılında Berlin'de "Uluslararası İsçi Birliği”ni (IWA) kurarak kendi uluslararası örgütlenmelerini yaratmış oldular. Kuruluş konferansına katılmış isçi örgütleri ve bunların temsil ettikleri isçi sayısı su şekildeydi: 20.000 isçiyi temsil eden ‘Arjantin Bölgesel İsçi Örgütü’ (FORA), 20.000 isçiyi temsil eden ‘Dünya Sanayi İsçileri’ (IWW) Sili Örgütü, Danimarka'da 600 isçiyi temsil eden ‘Sendikalist Propaganda Birliği’, 120.000 isçiyi temsil eden ‘Almanya Özgür İsçiler Sendikası’ (FAUD), 22.500 isçiyi temsil eden ‘Hollanda Ulusal İsçiler Sekretaryası’, Portekiz'de 150.000 isçiyi temsil eden ‘İsçiler Genel Konfederasyonu’, 32.000 isçiyi temsil eden ‘İsveç İşçileri Merkez Örgütü’ (SAC), Fransa'da CGT'den kopan 100.000 isçiyi temsil eden ‘Devrimci Sendikalizmi Savunma Komitesi’ ve Parisli 32.000 isçiyi temsil eden ‘Federation du Battiment’ adli isçi örgütü. İspanyol CNT, kendi ülkesinde Primo de Rivera diktatörlüğüne karşı şiddetli bir sınıf mücadelesine girişmiş olduğu için, konferansa delege gönderemedi, fakat, bunu izleyen yıl CNT de "Uluslararası İşçi Birliği”ne (IWA) katıldı.

IWA 1920'li yıllarda genişledi. Çok sayıda sendika ve propaganda grubu IWA sekretaryası ile ilişkiye geçti. Bunlar şu bölgelerdendi: Meksika, Uruguay, Bulgaristan, Polonya, Japonya, Avustralya, Güney Afrika, Paraguay, Kuzey Afrika. IWA bünyesi dışında kalan Brezilya İşçileri Bölgesel Örgütü ve ABD'deki IWW (Dünya Sanayi İşçileri) gibi sendikalist işçi sendikaları da vardı. (IWW kısa bir sure sonra Kanada, İsveç, Avustralya, Güney Afrika ve İngiltere’ye(1) sıçradı.)

Gerileme

Bolşeviklerin iktidarı ele geçirme konusunda gösterdikleri başarı, Rusya dışındaki işçi hareketine çok büyük zarar verdi. Rusya'da yaşananlar, pek çok ülkede işçi hareketi tarafından heyecan ve hayranlıkla karşılandı; hemen her yerde Komünist Partiler kuruldu. Bolşevik model başarısını kanıtlamış görünüyordu. Pek çok işçi örgütü bu modeli kopya etmeye girişti. Bu gelişme, Sovyet diktatörlüğü gerçeği yaygın olarak bilinir hale gelmezden önce yaşandı.

Her şeye rağmen, sendikalist hareket, sahip olduğu gücü hala büyük ölçüde koruyordu. Sendikalizm açısından, gerçek tehlike faşizmin yükselişiydi. Mussolini'nin iktidara gelmesiyle birlikte, dünyanın en büyük sendikalist işçi sendikası USI ilkin yeraltına inmek zorunda kaldı, ardından dağılıp ortadan kayboldu. Alman FAUD, Portekiz CGT'si, Hollanda'daki NSV, Fransız CDSR, Doğu Avrupa ve Latin Amerika'da daha pek çok örgüt, 1930 ve 40'lı yılların faşizm ve askeri diktatörlük koşullarında ayakta kalamayıp dağıldılar.(2)

Bu dönemde yaşanan ve sendikalizmin en yüksek ve en düşük düzeyini temsil eden İspanyol Devrimi'ne aşağıda değineceğiz.

130.000 işçi üyeye sahip Polonyalı sendikalist işçi sendikası ZZZ, Nazi işgali sırasında yıkıma uğramazdan hemen önce, üyelik için IWA'ya başvurmak üzereydi. Fakat diğer ülkelerdeki sendikalistler gibi, bunlar da savaşarak yenildiler. Polonyalı ZZZ'li sendikalistler, Polonya Sendikalist Birliği gibi, Nazilere karsı silaha sarıldılar ve hatta 1944 yılında "Syndicalista" adli bir gazete çıkarmayı bile başardılar. Portekiz CGT'si, ülke 1920'lerden beri Salazar diktatörlüğü altında olmasına rağmen, yeraltı faaliyeti yürüten yasadışı bir sendika olarak hala 50.000 dolayında üyeye sahip olduğunu soyluyordu. Almanya'da, FAUD militanları vatana ihanet sucuyla yargılandılar. Toplu halde mahkeme önüne çıkarılan Alman sendikalistlerin pek çoğu toplama kamplarında yaşamını yitirdi.

Burada, bir parantez açarak o yıllarda anti-fasit olduğunu ileri suren İngiliz hükümetinin İspanyol CNT'sine karşı nasıl ikiyüzlü davrandığına işaret etmekte yarar görüyoruz. İngiliz hükümeti, anti-faşist İtalyan sürgünleri İngiltere idaresinde bir ada olan Isle of Man'da gözhapsine almakla kalmadı; bunun yanı sıra, yürüttüğü yeraltı faaliyeti ile İngiliz pilotlara yardımcı olan, Yahudilerin ve aranan anti-faşistlerin İspanya’dan İngiltere’ye kaçmalarına yardım eden CNT üyelerinin isimlerini savaş sona erdikten sonra Franco'nun gizli polis teşkilatına bildirdi.

Sendikalizmden geriye kalan

İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, Avrupa'daki sendikalist hareket ve IWA hemen bütünüyle çökmüş durumdaydı. CNT, artik sürgündeki bir örgüt durumuna düşmüştü. IWA, savaştan sonraki ilk kongresini 1951'de Toulousse'da [bir Fransız şehri -ç.n.] topladı. Her şeye karşın, IWA hala bir şeyi temsil ediyordu. Pek çoğu artik hayli küçülmüş örgütleri temsil ediyor olmakla birlikte, kongreye çeşitli ülkelerden delegeler katıldı: Küba, Arjantin, İspanya, İsveç, Fransa, İtalya, Almanya, Hollanda, Avusturya, Danimarka, Norveç, İngiltere, Bulgaristan ve Portekiz -Uruguay'dan kongreye destek mesajı gönderildi.

Durum, yeniden ortaya çıkmakta olan anarko-sendikalizm açısından hiç de iç açıcı görünmüyordu. Doğu Avrupa'da Stalinistler özgür tartışmaya, greve ya da özgür işçi sendikaları kurulmasına izin vermiyorlardı -Anarşist sendikaların buna dahil olduğunu belirtmek gereksiz! Batı’da, ABD ve Katolik Kilisesi, Hıristiyan Demokratların ve Sosyal Demokratların kontrolü altındaki yumuşak baslı, uzlaşmacı sendikalara muazzam kaynaklar aktardılar. Bu arada, Rusya Fransız CGT'sini, İtalyan CGIL ve diğerlerini kontrol eden müttefiklerine mali destek sağlayarak ayni yöntemi izliyordu. Güç yitirmiş durumdaki IWA, bu sendikalarla rekabet edebilecek durumda değildi. 1950'lerin sonlarına doğru, İsveç’teki SAC, IWA'dan ayrıldı. Artik IWA saflarında gerçekten iş görmekte olan bir sendika kalmamıştı.

IWA, küçük propaganda gruplarıyla, İspanyol ve Bulgar CNT'leri gibi sürgündeki örgütlerin basit bir toplamı durumuna düşmüştü. Bu haliyle ayakta kalabileceği bile merak konusuydu. Fakat 1977 yılında Franco beklenmedik bir şekilde öldü ve Franco rejimi yıkıldı. CNT hızla yeniden serpilip gelişti. Aylarla ölçülebilecek kısa bir donem içinde, üye sayısı birkaç yüz militandan 150.000 üyeye sıçradı (CNT içinde daha sonra yaşanacak sorunlar sendika içinde bölünmeye yol açtı ve CNT'den yeni bir sendika doğdu. Bugün, bu iki sendikanın toplam üye sayısı 30.000'e zor erişiyor, ancak bu da dikkate değer bir rakam). CNT'nin bu gelişimi, sendikalizmi yeniden anarşistlerin gündemine yerleştiriyor. Bugün, IWA, en azından kısmen sendika olarak işlev gören örgütlere (İtalya, Fransa ve İspanya) ve bir düzine ülkede propaganda gruplarına sahip bulunuyor.

IWA dışında, İsveç’teki 16.000 üyeli SAC, Hollanda'da OVB, İspanyol CGT, Fransız posta işçileri arasında örgütlü Dayanışma-Birlik-Demokrasi örgütü (4), İsviçre’de CRT gibi sendikalist işçi sendikaları ve örgütler bulunuyor. Bunların bazılarının anarşist niteliği reformist niteliğinin gerisinde kalıyor. Bunlar hakkında kimi sonuçlara varırken, bugün sendikalizmin uluslararası anarşist hareket içindeki en büyük örgütlü güç olduğunu kabul ederek söze başlamalıyız. Bu, sendikalist yapıları anlamanın özellikle önemli olduğu anlamına geliyor.

Bazı sorunlar

Anarşist-komünistler, sendikalist sendikaların politikalarını, daha doğrusu politikasızlıklarını eleştirmektedirler. Onların kendi ifadelerine, yöntem ve propagandalarına bakarak su değerlendirmeye varmak mümkün: Sendikalistler, en büyük sorunun, isçileri otoriter, kapitalist dünya görüsüne bağlayan fikirlerden ziyade mevcut sendikaların yapısı olduğunu düşünüyorlar.

Sendikalistler devrimci siyasal örgütler yaratmıyorlar. Sanayide sendikalar kurmakla yetiniyorlar. Devrim için temel sorunun işçilerin fabrikalara ve toprağa el koymasını ileri sürmek noktasında, sahip oldukları strateji apolitik bir niteliğe sahip. Sendikalizm, bundan sonra, devletin ve egemen sınıfın diğer kurumlarının tepe taklak olacağına inanıyor. İşçi sınıfının siyasal iktidarı ele geçirmesi gerektiğini kabul etmiyor. Sendikalistlere göre, tüm iktidar hemen devrim günü feshedilmeli.

Sendikalist örgüt işçi sendikası olduğu için, bir sendika olarak, siyasal düşünceleri ne olursa olsun tüm işçileri kendi bünyesinde topluyor. Tarihsel olarak bakıldığı zaman, pek çok işçinin, sendikalist işçi sendikalarına anarşist düşünceleri benimsediği için değil, bunların en militan ve en iyi sonuçlar elde eden sendikalar olmaları dolayısıyla katılmış olduğu görülüyor. Bu nedenle, bunlar her zaman reformist eğilimlere sahipler. Bu durum, bir işçi sendikası mı, yoksa devrimci anarşist bir örgüt mü sorusunun doğmasına yol açıyor.

Sendikalistler, işçilerin işyerinde örgütlenmelerinin merkezi önemine yaptıkları vurguda tamamen haklılar. Sendikalizmi, onun işyeri dışındaki insanları örgütleyemediği temelinde eleştirenler yanılıyorlar. İspanya’daki anarko-sendikalizm deneyimine bakıldığında, sendikalistlerin işçi sınıfının bütününü örgütleyebilmiş olduklarını görüyoruz - İberya Liberter Gençlik Federasyonu, 'Mujeras Libres' (Özgür Kadınlar) ve mahalle örgütlerinin varlığı bunun açık bir kanıtı.

İspanya

Sendikalizmin zayıflığı, onun işçilerin kapitalizme neden bağlandıkları ve devrim için zorunlu olan şeyin ne olduğu konusundaki bakış açısından kaynaklanıyor. 1936/7 İspanyası, anarşist-sendikalist örgütlenmenin en yüksek noktasını ve başarısını temsil eder. Ne var ki, İspanyol sendikalistleri, politikasızlıkları yüzünden, işçi iktidarı için bir program geliştirme, işçi hareketi içindeki (reformizm ve Stalinizm gibi) diğer akımlara karşı siyasal bir mücadele verme kapasitesinden yoksunlardı. Gerçekten de sendikalistler, diğer siyasal akımlarla mücadele etmekten çok, sık sık bunları yok sayma eğiliminde görünürler. İspanya’da, tam bir işçi iktidarı için mücadele ederek sınıfın bütününe rehberlik etme yeteneğini gösteremediler.

Bunun yerine, Halk Cephesi hükümetine destek politikasının içine çekildiler ve bu durum Cumhuriyetçi devlet, oklarını kolektiflere ve milislere karşı yönelttiği zaman suskun kalmalarına ve suç ortağı durumuna düşmelerine yol açtı. CNT içinde “Durruti'nin Dostları” grubu etrafında örgütlenmiş azınlık, isçilere mutlak iktidarı ele geçirmeleri (yani patronlarla veya otoriter partilerle iktidarı paylaşma politikasını reddetmeleri) için çağrıda bulunduğu zaman, sendikadan atıldı.

CNT, işçilerin üretim ve bölüşüm araçlarını kendi ellerine almalarının "burjuva devletin tasfiyesine ve boğularak ölmesine" yol açacağına inanıyorlardı. Tarih, bize farklı bir ders anlatıyor. İkili iktidar durumunda, devleti yıkıp çökertmek zorunludur. Bir egemen sınıf tarih sahnesini asla gönüllü olarak terk etmez.

Buna karşılık, “Durriti’nin Dostları” grubu, "Taze Bir Devrime Doğru" adını taşıyan kendi programında, bu konuda net bir tavır sergiliyordu: "Franco'yu alt edebilmek için, burjuvaziyi ve onun Stalinist ve Sosyalist müttefiklerini çökertmek zorundayız. Kapitalist devlet tamamen yıkılmalı ve bunun yerine taban komitelerine dayanan işçi iktidarı kurulmalı. Apolitik anarşizm başarısız kalmıştır." CNT liderliğinin politik kafa karışıklığı öylesine yoğundu ki, liderlik, işçilerin iktidarı ele geçirmesi fikrini "korkunç" buluyor ve bunun "anarşist diktatörlüğe" yol açacağını ileri sürüyordu.

Uluslararası İşçiler Birliği ve onun dışında örgütlenmiş bulunan sendikalist hareket, CNT'nin devrimi "ertelemekle" ve hükümete girmekle hata yapmış olduğunu itiraf etmeyi hala reddediyor. Sendikalistler, bütün bu olayı, "bir kez daha yinelenmeyecek istisnai koşullar” olarak açıklama eğilimindeler. Tarihsel öneme sahip bir yanlışı kabul etmeyi reddettikleri için, (benzer bir şansı tekrar yakalamaları durumunda) ayni yanlışı yeniden yapmayacaklarını ummak için ortada makul bir neden yok.

Eleştirilerimize karşın, sendikalist işçi sendikalarının, mevcut oldukları ülkelerde, diğer sendikalardan çok daha ilerici niteliklere sahip olduklarını görmek durumundayız. Bunlar, sadece demokratik sendikalar yaratmakla ve anarşist fikirlerin dinleyici bulabilecekleri bir ortam yaratmakla kalmıyorlar, fakat ayrıca, önderlerle önderlik edilenler, yapanlarla yapılana gözcülük edenler arasındaki ayrımları ortadan kaldıran bir yoldan örgütleniyor ve mücadele ediyorlar. Bu, son derece olumlu, fakat tek başına yeterli değil. Eksik olan şey, hem sendikalarda hem de isçilerin bir araya geldikleri diğer alanlarda anarşist düşüncelere ve anarşist yöntemlere destek kazandıracak bir örgüt. Anarşist-komünistlere düsen görev de bu.

Notlar
1. “Bu, Büyük Britanya Endüstri İsçileri” adıyla biliniyordu.
2. İtalyan ASI ve Alman FAU gibi bazıları yeniden kuruldular, fakat bunlar sadece görece küçük propaganda grupları olarak kaldılar. Kimi zaman, belli bölgelerde sendika işlevlerini yerine getirebiliyorlar.
3. Bu döneme ışık tutan iyi bir metin, Eddie Conlon'in "The Spanish Civil War: Anarchism in Action" (İspanyol İç Savası: Eylem İçinde Anarşizm) baslıklı yazısı.
4. 1994 yılı ilkbaharında yapılan işyeri seçimlerinde, bunların postanelerdeki oy oranı yüzde 4'ten yüzde 12'ye, Telekom'da ise yüzde 2.5'tan yüzde 7.5'a yükseldi.

İngilizce Orijinali:
http://struggle.ws/rbr/rbr1_synd.html

This page can be viewed in
English Italiano Deutsch
© 2005-2024 Anarkismo.net. Unless otherwise stated by the author, all content is free for non-commercial reuse, reprint, and rebroadcast, on the net and elsewhere. Opinions are those of the contributors and are not necessarily endorsed by Anarkismo.net. [ Disclaimer | Privacy ]